Empresyonizm
İzlenimcilik anlamına gelen empresyonizmde sanatçılar dış dünyaya ait olanı; ışığı, renkleri, tepkileri, hüzünleri işlemekte ve yakalanan anlık konuları resmetmektedir. Bu akım ışık ile resim yapma olarak tanımlanmaktadır. İzledikleri temel kaynak güneştir. Konu ışık yansımaları arasında kaybolmuştur.
En önemli temsilcileri:Empresyonist resim tarzının en önemli kişileri ve bu türün öncüleri arasında Manet,Degas, Monet, Pisarro, Sisley, Guillaume, Berthe Morisot gibi ressamları sayabiliriz. Bir bakıma empresyonist sayılan Cezanne,aynı zamanda "kübist" resmin ilkelerinin şekillenmesinde öncülük etmiştir.
Empresyonist resmin en güçlü devri 1870 ile 1880 yılları arasındaki dönemdir. 1880 den sonra, empresyonist ressamlar değişik doğrultularda olmak üzere guruptan koptular. 1886 yılında 8. sergilerini açtılar. Bu sergi onların toplu haldeki son sergisi, aynı zamanda empresyonizm devrinin de sonu olmuştu.
Empresyonizmde temel ilke,ressamın konuya önem vermeksizin çalışmasıdır. Empresyonist ressamlar,çoğunlukla büyük şehir, kırlık yer, deniz kıyısı manzaralarını yapmışlardır. Bu resim tarzında esas tabiatın kendinin değil, tabiattan alınan izlenimlerin (intibalar) verilmesidir. Açık havaya, kırlık yerlere çıkan ressamlar, tabiattan aldıkları izlenimleri, küçük, hafif fırça vuruşlarıyla renklendirerek tuvallerine geç iriyorlardı. Resme bakanın gözünde, bu tek tek renk parçacıkları birleşiyor,bir bütünü,bir izlenimi oluşturuyordu.
POST EMPRESYONİZM
Empresyonizm ile yakin temasları olmasına rağmen resim tarihinin bazı büyük sanatçıları gerek izlenimci çizginin dışında kalarak, kendi özel tarzları veya tekniklerini geliştirmiştir. Bunlar arasında bazıları kişisel tavırları ve bireyci özellikleriyle Ekspresyonizm için oncu özellikler göstermektedir. Bazılarıysa bilimsel optik arayışlara ağırlık vererek daha farklı bir tutum geliştirmiştir.
1880’lerdeki Empresyonizm krizi, doğalcılığa karşı bir tepki de uyandırmıştı. Doğalcılıkla maddeciliğin bağlantısı toplumsal görüş açılarını da etkiliyordu. Yalnız sanatsal sorunlar üstünde yoğunlaşmak artık yeterli görülmüyordu. Post-Empresyonist (Empresyonist sonrası) tepkiler böyle bir zemin üzerinde belirdi. Kişisel üsluplar ortaya çıkmıştır. Cézanne, Van Gogh, Gauguin önemli temsilcilerindendir. Cézanne, Empresyonist arkadaşlarının fikirleri, onların resimleri, doğayı gördükleri gibi resimlemek zorunluluğunu hissetmişlerdi. Onların resimleri klasik antikiteden öğrendikleri biçimlerin düzenlenmesi şeklindeydi. Mekan ve hacim izlenimi bile, her nesnenin yeni bir gözle incelenmesi yerine, ona katı geleneksel kuralların uygulanması sonucu olarak elde edilmişti. Cézanne ve arkadaşları akademi sanatının doğaya aykırı olduğu konusunda aynı fikirdedirler. Cézanne renk ve hacimlendirme konularındaki yeni buluşlardan etkilenmişti. O da kendini izlenimlerine bırakmak istiyor, daha önceden bildiği ya da öğrendiği biçim ve renkleri değil, gözüyle gördüklerini resmetmeyi amaçlıyordu.Cézanne, üç boyutlu doğayı iki boyutlu resim yüzeyine aktarmanın sırrını yeni başta keşfe çıkıyordu. Yeni resim düzeni yolları aradı.Cézanne’nin ısrarla üzerine eğildiği sorunlardan biri, nesen ile mekan arasındaki çözülmeye yüz tutan ilişkiyi yine mümkün duruma getirmek olmuştur: “Cézanne, bu sorunu çözmeye çalışırken, önce geometrik yapıları (silindir vb.) nesneler uygulayıp, oylumlama ilkesine göre renkleri derecelendirmeye yönelmiştir; bu arada, sıkça perspektifi, ama ender olarak boş mekanı dışlamıştır.” Bu belirleme, daha sonraki bir aşamada Kübizm için de geçerlidir.
Empresyonizm, önceki dönemde sanatın tabiattan bir yansıma olması,tabiatı olduğu gibi vermesi tutumuna karşı cesur bir devrim niteliğindeydi. Renkler, ressamların kendi duygularının, görüşlerinin sonuçlarıydı. Tabiattan aldıkları izlenimlere iç dünyalarının katkısıyla belirleniyordu. Saf renklerin önemsenmesi sonucu, resim gene yüzeyciliğe (satıcıcılığa) dönmüş sayılabilirdi.
Bazı empresyonistlerde, renklendirme benekler halindeydi. Fırça vuruşları hafif ve serbestti. Van Gogh, Seurat,Gaugin, Courbet, Corot gibi ünlü ressamların empresyonizmi benimsemesine karşılık, Paris'teki sanat galerileri başlangıçta bu ressamların eserlerini sergilemek istememişlerdi.
EMPRESYONİZM (İzlenimcilik)
Doğadaki dış unsurların kişinin kendi içerisinde birtakım izlenim, duygusal iz bırakmasını savunan bu sanat ve edebiyat akımı 19. yüzyılda Fransa'da ortaya çıkmış ve bütün sanat dallarını etkilemiş bir akımdır. Bu akım içerisinde yer alan sanatçılar, doğayı, çevreyi olduğu gibi değil, dış unsurların görünüşünü değiştirmeden, kendi izlenimleri yardımı ile tasarladıkları şekilde resme yansıtmışlardır.

Camille Pissarro Avenue de Opera
İntibalar, sanatçıdan sanatçıya değişeceği ve her sanatçı, eserinde kendi intibalarını anlatacağı için, meydana getirilen sanat eseri, onu meydana getirenin tam kişiliğini ortaya koyacaktır. Bu özellikleri dolayısıyla empresyonistler, kendilerini çevreleyen dış dünyaya karşı ilgisizdirler. Onların dile getirmek istedikleri, kendi iç dünyalarıdır. Empresyonizm'de objenin kendisi değil, uyandırdığı intibalar önemlidir. Bu bakımdan realizmin karşıtıdır.

Manet Le Chemin
Bu yeni akımın öncüleri kendilerini Salon’a kabul ettirebilmek için sayısız güçlükle karşılaştılar.1874 de bir araya gelip ,bir fotoğrafçının atölyesinde bir sergi düzenlediler. Bu sergide adı katalogda ‘’impression,soleil levant’’(izlenim,güneşin doğuşu) olan Monet’in bir tablosu vardı. Tablo, bir limanın sabah sisleri arasından görünümüydü. Eleştirmenlerden birisi tablonun adını gülünç buldu ve tüm topluluktan ‘izlenimciler’diye söz etti .Eleştirmenin bu ince alayı ‘gotik’, ‘barok’ nitelendirmelerinin aşağılayıcı anlamı gibi unutuldu ve ‘izlenimci’ diye adlandırılmaya başlandılar...

Monet Sunrise
İzlenimcilerin ilk sergilerinin nasıl karşılandığını zamanın gazetelerinden izlemek ilginçtir...:
Önemli bir haftalık gazete 1876 da şunları yazmıştır: ‘’ La Rue Le Peletier bir yıkımlar sokağıdır.Operanın yanmasından sonra işte size 2. bir kıran daha. DuranRugel’de , resim sergisi olduğu ileri sürülen yeni bir sergi daha açıldı. İçeri giriyorum. Ürkmüş gözlerim korkunç şeylere katlanmak zorunda. Aralarında birde kadın bulunan 5 veya 6 delimsi, yapıtlarını sergilemek için bir araya gelmişler. Bu ürünler karşısından gülmekten katılanlar gördüm. Ama ya ben onları görünce içim kan ağladı. Bu sözde sanatçılar kendilerini devrimci, ’izlenimci’ olarak tanımlıyorlar. Bir tuval parçası alıyorlar, bir de boya ve fırça, tuvale rastgele birkaç renk lekesi atıyorlar, ortaya çıkan şeye de, imza atıyorlar. Tımarhanede delileri, elmas bulduklarını sanarak yoldan taş toplarken gördüğümüz zamanki üzgünlüğü duyuyor insan burada.’

Eleştirmenleri yanlızca resimsel teknik değil,konuların türü de şaşkınlığa uğratıyordu. Geçmişte, ressamdan, birçoklarının kanısına göre ’resim gibi’ olması gereken bir doğa köşesi seçmesi isteniyordu. Böyle bir isteğin saçma olduğunun farkına pek az kimse varıyordu. Eğer ressamlar buna bağlı kalmış olsalar sonsuza kadar kendilerini yineleyip dururlardı.
Bu yeni İzlenimci topluluğun ressamları ,yeni ilkelerini yanlızca manzaraya değil günlük yaşamın her sahnesinde uyguladılar.
Jan Steen,açık hava eğlentisinde değişik eğlendirici tipleri betimlemeyi amaçlamış;
Watteau, aristokrat eğlentileri canlandıran düşsel sahnelerde, sükun dolu bir varoluş havası yakalamak istemişti. Renoir’de her ikisinden de birşeyler buluyoruz. O, kalabalığın neşeli devinimini yakalamayı seviyor, coşkulu güzelliğin büyüsüne kendini bırakabiliyor. Ama onun niyeti asıl başkadır.O, parlak renklerin canlı çeşitliliğini çağrıştırmak ve kalabalığın burgacı üstünde güneşin etkisini incelemek istiyor.Francesco Guardi’nin birkaç renk lekesiyle Venedikli gondol kürekçilerini nasıl canlandırdığını anımsarsak, yüzyıllık bir süreden sonra, bu tabloların neden böylesi alay ve küçümseme fırtınası kopardığını anlamak güçleşiyor. Hemen anlıyoruz ki bu tablolar taslak gibi görünseler de bir savsaklamanın değil tersine derin bir resimsel deneyin ürünüdür.Eğer Renoir her ayrıntıyı çizmiş olsaydı tablo cansız ve sıkıcı birşey olurdu.

Renior Moulin Galette
İzlenimci akımın en yaşlı ve yöntemli savunucularından biri olan Camille Pissarro’nun güneş altındaki bir Paris bulvarının ‘izlenimini’çağrıştırdığı gibi tablolar karşısındaki şaşkınlığa uğrayan kimseler şunu soruyorlardı.: ‘ Bulvarda yürüdüğümde böylemi davranıyorum yoksa? Biçimden yoksun bir lekeye dönüşmek için bacaklarımı, gözlerimi ve burnumu yitiriyorum..?’
Birkez daha bir insana ‘özgü olan’ın bilinmesi ,gerçekte görünen şeye ilişkin yargıda etkili oluyordu.
İzlenimci bir tabloyu değerlendirebilmek için birkaç adım gerilemek gerektiğini ve bu bilmeceli lekelerin biçim kazanıp canlandırdıklarını görme mucizesindeki hazzı seyirciye anlatabilmek için epey zaman gerekecekti. Hem bu mucizenin hemde görsel deneyimin ressamdan seyirciye aktarılması, izlenimciliğin gerçek amacıydı...

Renior
Seyircinin anlayışsızlığı ne denli sert ve inatçı olursa olsun, izlenimciliğin zaferi kesin oldu. ’Başkaldıranlar’dan bazıları, özellikle Monet ve Renoir bu zaferin gününü görecek kadar uzun yaşadılar. Bütün Avrupa’da ünlü ve saygın kişiler haline geldiler.Yapıtlarının kamuya açık galerilere girdğini ve varlıklı kimselerin en çok sahip olmak istediği mülkiyet haine dönüşdüğünü daha sağken gördüler.Bu değişim ayrıca hem sanatçılar hem eleştirmenler üzerinde süreğen bir iz bıraktı.Aşağılayıcı eleştirmenler alay ettikleri tabloları satın almış olsalardı iyi bir sermaye yaparlardı kuşkusuz. Bu yüzden eleştiri bir daha kolay kolay kendini toparlayamayacağı bir saygınlık yitimine uğradı. İzlenimcilerin verdiği savaş tüm yenilikçiler için masalsı bir söylence oldu. Bu yenilikçiler gerektiği zaman alışılmamış yöntemleri seyircinin anlamaktaki bu kocaman yeteneksizliği anımsatabilirlerdi.
Belki de ressamlar , XIX . yüzyıl insanının dünyayı yeni bir gözle görmesine yardımcı olan bir yandaşı olmasıydı. Portreler için kullanılar fotoğraf gibi. Fotoğraf için uzun duruşlar gerekiyordu ve fotoğrafını cektirmek isteyen herkes uzun süre kımıldamadan durabilmek için katı bir tavır içine girmek zorundaydı. Taşınabilir fotoğraf makinasının ve şipşak fotoğrafın gelişmesi ,İzlenimci resmin doğduğu günlere rastlar. Fotoğraf beklenmedik açılardan çekilmiş, rastlantısal görünümlerin güzelliğini bulgulamaya yardımcı oldu . Ayrıca fotoğrafın gelişimi ,sanatçıları ister istemez ,bulgulama ve deney yolunda daha iyiye itecekti. Bir mekanik buluşun daha iyi ve daha az masrafla yapabilceği görevi resmin yerine getirmesi gerekli değildi artık. Geçmişte resmin yararlı birçok iş için kullanuldığını unutmamalıyız. Örneğin bir soylunun imgesini geleceğe aktarmakta veya bir kır konağının görünümünü tespit etmekte kullanılıyordu. Ressam şeylerin geçici özelliğini yenerek ,herhangi bir varlığın veya nesnenin görünümünü geleceğe aktarılmak üzere koruyabilen yetenekte bir insandı. Yoksa XVII.yüzyılın bir Hollandalı ressamı eğer soyu tükenmekte olan’ Didus ineptus’ kuşunun resmini yapmasaydı bugün bu kuşu bilemezdik..

Velazques Meninas
XIX.yüzyılda fotoğraf resmin görevini yüklenmek üzereydi. Bu durum sanatçılar için , protestanlığın dinsel simgeleri kaldırması kadar ağır bir darbe oldu. Fotoğrafın bulunmasından önce belirli toplumsal yeri olan hemen herkes yaşamında hiç olmadı bir kez portresini yaptıryordu. Şimdi ise bir ressam arkadaşa yardım etmek veya onu desteklemek dışında kimse bu eziyete katlanmak istemiyordu. Bu yüzden sanatçılar yavaş yavaş fotoğrafın giremeyeceği alanları bulgulamak zorunda kaldılar. Böyle bir itki olmasaydı, Modern Sanat, bugünkü gibi olmazdı...