SANAT SEVGİSİ
  RENKLERİN TÜRK DİLİNDEKİ ADLARI
 

                                         RENKLERİN TARİHÇESİ             

 
Doç. Dr. Süreyya Ülker
Marmara Ü. Tıp fakültesi Patoloji ABD
1-Küpe Güvezi (Magenta)
İtalya'nın Magenta kentinin adı erguvan rengine çalan kızıl renkteki boyanın da adı olmuştur. Bu boya 1859 yılında bulunmuştur. O yıl İtalya'nın Magenta kentinde Avrupa'da yankılar uyandıran bir vuruşma olmuştur. Bu vuruşmanın anısına o yıl bulunan boyaya magenta denmiş, zamanla bu ad o boyanın rengini de tanımlar olmuştur (23). Bu söz daha çok Anglosakson yazınında kullanılmaktadır. Dirgerlik(ıp) dilinde de yer almaktadır (8,22); çünkü, adı geçen boya çok kullanılan bir dokuyla mikrop boyası olup bununla boyanın doku kesitleri mikroskop altında yine o renkte gözükmektedir. Dirgerlik dışındaysa sözcük basımcılık kesiminde yaygın olarak macenta söylenişiyle kullanılmaktadır; çünkü bu renk çağdaş basımcılık uygulayımında sarı, gök, kara, akla birlikte beş ana renkten biridir. Çağdaş basımcılıkta kızıl ana bir renk sayılmamakta, macentayla sarının karıştırılmasıyla elde edilmektedir. Bununla birlikte bu söz genel sözlüklerimize girmemiştir. Boyanın ençok kullanıldığı dirgerlik dallarından biri olan patolojide bu rengin tanımında güçlük çekilmekte, uğraştaşlarımız mikroskop altında değişik ayrıltıları gözüken bu rengi, yaklaştığı bileşenlerine göre pembe, kırmızı, mor sıfatlarıyla tanımlamayı yeğlemektedirler. Bu renge özgül bir ad yakıştırmak isteyenler, gerçekte parlak pembe anlamına gelen çingene pembesi sözünü kullanmaktadırlar.
Biz sözlüğümüzde bu rengin karşılığını güvez olarak vermiştik (22). Bunda , dayanağımız çoğu sözlüklerde güvezle magentanın tanımlarının örtüşmesi olmuştu. Redhouse'un 1950 basısında İngilizce magenta "morumsu kırmızı boya veya renk" olarak tanımlanmıştır (15). Adı geçen sözlüğün 1972 basısında bu tanımın yanına Türkçe karşılık olarak galibarda sözü verilmiştir (17). TDK'nun Türkçe sözlüğünde Türkçe güvez sözü "mora çalan kırmızı" olarak tanımlanmıştır (2). Bu tanım adı geçen sözlükte galibardayla bordo sözlerinin karşılığında da verilmiştir.    Bugün için bu sözlerden dilimizde en yaygın olarak bilineni bordodur. İngilizce'nin en büyük sözlüğü olan Webster'de gerek macenta sözü, gerekse bordonun Ingilizcesi olan claret sözü "erguvana çalan kızıl" anlamına gelen purplish red biçiminde tanımlanmışlardır (23). Bu bilgilerin ışığında adı geçen sözü bordonun eşanlamlısı olarak düşünüp karşılığını güvez olarak vermiştik; ancak, macenta sözüyle tanımlanan rengin bordoya oranla daha açık olması, bu kavramın güvezle eşanlamlı olmayıp onun açık bir ayrıltısı olduğunu düşündürmesi, konuyu daha derinlemesine ele almamızı gerektirdi. Bu arada kavrama kimi sözcüklerde tanımladığı renge daha uzak kalan sıfatların yakıştırıldığını gördük. Örneğin Hornby'nin İngilizceden İngilizceye sözlüğünde magenta "bright crimson" olarak tanımlanmaktadır (11). Bu, parlak karmen anlamına gelmektedir ki, dilimizde tavşankanı olarak tanımlanan kızıl ayrıltısıdır.
Redhouse ile Okyanus Türkçe sözlükte   tavşankanının Ingilizcesi   bright carmine olarak verilmiştir (16, 21).   Carmine ile crimson eşanlamlı olup Arapça kırmızî den bozmadır (23). Ülkemizde karmen adıyla bilinen bu renk kızılın koyu bir ayrıltısı olup mora veya erguvana çalması söz konusu değildir. Kızılın bu ayrıltısının Türkçe karşılığını sözlüğümüzde.aldak olarak önerdik (22). Macentanın eşanlamlısı olan galibardanın ingilizce karşılığı Redhouse'da bright scarlet olarak verilmiştir (16). Bu, parlak al anlamına gelmektedir. Al, parlak kızıl anlamına gelmektedir. Dolayısıyla zaten parlak bir ayrıltıyı tanımlayan al adının başına parlak sıfatının getirilmesi bize uygun gözükmemektedir. Ayrıca alın mora veya erguvana çalması söz konusu değildir. Okyanus Türkçe sözlükte galibarda sözü mora çalan kırmızı olarak tanımlanmakla birlikte İngilizcesi yine bright scarlet olarak verilmiştir (21). Dolayısıyla tanımla karşılık çelişmektedir. Bunun, Redhouse'un bilgisinin eleştiri süzgecinden geçirilmeksizin aktarılmasından kaynaklandığı anlaşılmaktadır. Bu veriler, kavramın gerek ülkemizde, gerek dünyada iyi bilinmediğini, bu konudaki bilgilerin bulanık olduğunu göstermektedir.
Konu üzerindeki görüşlerini aldığımız ünlü kapak ressamı Sn. Sait Maden macentanın az erguvana çalan al olduğunu, ala biraz erguvan eklemekle elde edildiğini belirtmişlerdir. Dolayısıyla Webster'in kırmızı erguvanî (purplish red) tanımı bu renk için olmakta, bordo için olmamaktadır. Konuya açıklık getirmek için mor ile erguvan rengi kavramlarına da açıklık getirmek gerekmektedir. Şemsettin Sami moru güvezle gök arası bir renk olarak tanımlamaktadır (19). Dolayısıyla kızılla mor arası bir rengin adı olan güvez sözü dilimizde başka renklerin tanımında bile kullanılan anaç bir kavramdır. Moru, daha açık bir deyişle, kızılla gök arası biçiminde tanımlayabiliriz. Erguvan rengi eflatuna çalan al, eflatun açık mordur (2). Dolayısıyla macentanın bileşiminde al, gök, ak bulunmakta, bunlardan al ağır basmaktadır. Başka bir deyişle al ağırlıklı, al-mor-pembe karışımıdır.
Bu renk doğada küpe çiçeği adını taşıyan çiçekte bulunmaktadır (2). Bu çiçeğin Latince adı fuchsiadır (8). Bu söz ayrıca bu çiçekleri taşıyan bitkinin de adıdır. Bitkinin cins adı Fuchsia (2). örnek tür adı Fuchsia speciosa Hort. ile Fuchsia hybrlda Voss.tur (4, 22). Birçok başka türleri de vardır (21). 16. yy'da Alman bitkibilimcisi Leonard Fuchs'ça bulunmuştur (8). Adını ondan almaktadır. Çiçeklerinin rengi al-erguvan-pembe arasında değişmektedir. İlginçtir ki son yıllarda macenta kozmetikle giyimcilikte bu çiçeğin adının Fransızca ile İngizlicedeki okunuşu olan füjye adıyla bilinmektedir. Fuchsia sözü batı dillerinde de macenta anlamında kullanılmaktadır (23). Özellikle çok tutulan bir dudak boyası rengidir. Bu söz de macenta gibi Türkçe sözlüklere daha girmemiştir. Bu veriler ışığında gerek renk, gerek boya anlamına gelen macentanın Türkçe karşılığını küpe çiçeğine özgü güvez anlamına gelmek üzere küpe güvezi biçiminde düzeltme gereğini duyuyoruz.
Yukarıda bu rengin Türkçe sözlüklerde geçen adının  galibarda olduğunu belirtmiştik.  Bu söz İtalyan devrimcisi General Garibaldi'nin adından bozmadır. Adı geçen paşayla gönüllüleri küpe güvezi gömlek giyerlermiş (21). Bu renge bu yüzden Garlbaldi kırmızısı (rouge garibaldien) da denmektedir (21).   Bu söz Şemsettin Sami'nin Kamus-u Türkî'sinde geçmektedir (19). Dolayısıyla dilimize 20. yy'da girdiği anlaşılmaktadır. TDK'nın Türkçe Sözlük'ünün 1945 yılında yayımlanan ilk basısıyla Redhouse'un 1950 basısında galibarda sözü yalnızca boya adı olarak yer almaktadır (1, 15). Redhöuse'da fuchsin başlığı altında adı geçmektedir (15). Çağdaş sözlüklerdeyse renk adı olarak yer almaktadır. (2,16, 21). Bu veriler bu sözün dilimize önce bir boya adı olarak girdiğini, daha sonra renk adı ağırlıklı olarak kullanıldığını, şimdilerdeyse yerini kozmetikle giyimcilikte füjye, basımcılıkta, dirgerlikte macenta sözlerine bıraktığını, bu sürecin daha sözlüklere yansımadığını, bu yüzden füjyeyle macenta sözleri daha sözlüklerimize girmemişken galibarda sözünün de sözlüklerde varlığını sürdürdüğünü göstermektedir. Bu boşluk Türkçe küpe güvezinin önünü açabilecek bir kapıdır. Garibaldi kırmızısı sözünden esinlenerek küpe güvezinin eşanlamlısı olarak paşa güvezi sözünü yine hem renk, hem de boya adı olarak öneriyoruz.
Yukarıda, macentanın Webster'de kırmızı erguvanî anlamına gelen purplish red biçiminde tanımlandığını belirtmiştik. Gerçekte bunun eksiksiz çevirisi erguvanî kırmızıdır; ancak bu söz erguvan kırmızısıyla birlikte erguvan renginin eşanlamlısı olarak kullanılmakta, yani erguvana özgü kızıl anlamına gelmektedir. Oysa yukarıda anlatılmak istenen erguvana çalan kızıldır. Dolayısıyla kırmızı erguvanî biçiminde aktarabiliyoruz. Erguvan rengi başta Romalılar olmak üzere birçok ulusların ilgi gösterdiği çekici bir renk olmuştur. Yukarıda da belirttiğimiz üzere eflatuna çalan aldır. Bu renge bütün dillerde kızıl, mor, güvezden ayrı bir kavram olarak yer verilmiş, ana renklerden birinin ayrıltısı olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kızıla sokulmuştur. Yunancası porphyra, Latincesi purpura, İngilizcesi purple, Almancası pürpürrot, Osmanlıcaları firfirî ile erguvanîdir. Doğada erguvan adlı bitkinin çiçekleriyle Latince adı purpura olan bir salyangoz çeşidi (çöten kurtlangıcı) bu renktedir. Divanü Lûgat-it Türk'te de yer alan eski Türkçe karşılıkları yipin, yipkil,yipkindir (5,7,12, 22). Birde Divanü Lûgat-it Türk'te bu anlamda geçen bir bayın sözü vardır ki (7,12), Clauson bunun yipinin yanlış yazılmış bir biçimi olduğu kanısındadır (5). Bu bilgiler ışığında renk adı olarak küpe güvezinin bir başka eşanlamlısının kızılyipin olmasını öneriyoruz. Adı geçen rengin kızıl bileşeni al olduğundan alyipin sözü de bu bağlamda bir başka seçenek olarak sunulabilir.
Bir boya adı olarak macenta daha çok fuchsin adıyla bilinmektedir. Adını yine küpe çiçeğinden almaktadır. Yukarıda belirttiğimiz üzere galibarda, Garibaldi kırmızısı sözleri bu anlamda da kullanılmaktadır. Küpe güvezi sözü bu anlamın da karşılığıdır. Paşa güvezi sözü yine bu anlamın da eşanlamlısıdır. Fuchsin sözünüyse dilimize küpe boyası olarak aktardık (23). Macentanın bu anlamlarının eşanlamlıları rosein, rubin, solferinodur. Bunları dilimize aktarmayı uygun bulmadık; çünkü pembe, kızıl gibi başka renkleri tanımlamaktadırlar.
Bu anlamdaki macentanın başlıca çeşitleri magenta l, II, III, 0'dır. Bunlardan ilki daha çok rozanilin olarak bilinmekte olup karşılıkları alçivitin (22) ile küpe güvezi l'dir. İkincisi küpe güvezi ll'dir. Üçüncüsü daha çok Isorubin olarak bilinmekte olup karşılıkları yeni küpe güvezi (new fuchsin), küpe eşgüvezi, küpe güvezi lll'tür. Sonuncusu daha çok pararozanilin olarak bilinmekte olup karşılıkları karşıalçivitin, küpe güvezi 0'dır.
Fuchsin sözünün türevleri fuchsinophil, fuchsinophilia, füksin cisimcikleri, füksin jelozu olup karşılıkları güvezcil (22), güvezcillik (22), güvezcik (22); küpe güvezi donduruktur.
Küpe güvezi teriminde geçen güvez sözünün köküyle anlamı, bu sözün tanımladığı kavramın kapsamına da bir açıklık getirmemiz gerekmektedir. Bu söz gök kökünün sonuna -ez eki getirilerek oluşturulmuştur (3, 9, 10). Raesaenen'e göre alakızıl, koyu, karaca anlamlarına gelmektedir (14). Besim Atalay'a gore gögez gök rengine çalan, mavimsi demektir (3). Hatiboğlu'na göre gök rengine çalan mavimsi, mora çalan kırmızı demektir (10). Eyuboğlu'na göre morla kızıl arası olandır (9). Ögel'e göre güvez, güvez morumsudur (13).
Tarama sözlüğünde güvezi biçiminde geçen sözcüğün yeşilimsi, morumsu anlamlarına geldiği belirtilmiş, kaynak olarak' 15. yy'da yaşadığı anılan Ebülfazl Hubeyş-üt-Tiflisî'nin "Kanun-ül edeb fi zabt-ı kelimat-il-Arab" adlı Arapça-Farsça sözlüğünün 18. yy'da Müstakimzade Süleyman Sadüddin.Efendi eliyle yapılan Türkçe çevirisi gösterilmiştir (20).
Derleme sözlüğüne göre gövezi, göğezi, gövez, güvez, güvezi sözleri Artvin, Aydın, Balıkesir, Burdur, Denizli, Eskişehir; Kastamonu, Kırklareli, Konya, Kütahya, Muğla, Samsun, Yozgat illerimizde koyu kırmızı, vişne çürüğü renk anlamına gelmektedir. Güvez sözü Çanakkale, Çorum, Manisa; Sinop illerimizde yeşille mor arası bir renk anlamına da gelmektedir (6).
Şemsettin Sami'ye göre güvez "koyu ve az mora çalan kırmızı"dır (19). Steuer-wald'e göre mora çalan koyu kırmızıdır (18). Redhouse'a göre koyu kırmızı, mordur (16). TDK'nun Türkçe sözlüğünde mora çalan kırmızı olarak tanımlanmaktadır (2). Türkçe sözlüklerin hepsinde yer aldığını gördüğümüz bu Türkçe sözcük son yıllarda konuşma dilimizde yerini Fransızca bordo sözüne bırakmaya başlamıştır. Dolayısıyla bu öz üzerinde de durmamız gerekmektedir.
Bordo sözü Fransa'nın Bordeaux limanının okunuşudur. Adı geçen yere özgü şarapla bu şarabın rengini tanımlamaktadır. Bu renge ayrıca şarap tortusu rengi de denmektedir (2, 21). İngilizcesi claret ile claret red dir (16). Dar anlamda güvezin, bordo şarabının rengine uyan belirli bir ayrıntısını tanımlayan bu söz geniş anlamda mora çalan kızılın bütün ayrıntılarını kapsamaktadır. Osmanlıca şarabî dir (18,21). Gerek bu söz, gerekse bunun günümüzde kullanılan biçimi olan şarap rengi sözü bordonun her iki anlamının yanı sıra mora çalmayan şarap kızılını da tanımlamaktadır (2, 16, 18, 21).
Bir renk adı olarak bordonun bir eşanlamlısı bordo kırmızısıdır. Dirgerlik dilinde bu söz daha çok serazin adıyla bilinen bir boyanın adıdır (8). Serazin sözü kiraz anlamına gelen Latince cerasus sözünün türevidir. Rumcadan bozma kiraz sözünün karşılığını sözlüğümüzde kuş eriği olarak verdik (22). Bu, Latincesi olan Prunus avlumun çevirisidir (4). Serazine de kuş eriği boyası dedik (22). Bordo kırmızısının çevirisi olarak çakır güvezi sözünü bunun eşanlamlısı olarak öneriyoruz. Burada çakır sözü Arapça şarabın karşılığıdır (22). Çakır güvezi sözü ayrıca dar anlamdaki bordo renginin de karşılığı olabilir. Bordo şarabına da güvez çakır denebilir; çünkü, bu şarap dışında kalan kızıl şaraplar şarap kızılı veya fes rengi adıyla bilinen koyu kızıl renklerdir. Güvez renk bordo şarabına özgüdür.
Yukarıdaki bilgilerden Türkçe güvez sözünün eski kaynaklarda halk dilinde mora, göke veya yeşile çalan çeşitli renkleri tanımladığını, genel dilimizdeyse dar anlamda mora çalan koyu kızıl, geniş anlamda mora çalan kızıl anlamına geldiğini görüyoruz. Sözcüğün geniş anlamının izgesini çıkaracak olursak kızıl-mor-erguvan üçgeni içerisinde kalan ayrıltıları kapsadığını görürüz. Bu izge içerisinde yer alan belli başlı ayrıltılar açıktan koyuya doğru küpe güvezi, saray kırmızısı, mor karmen, çakır güvezi, vlşneçürüğüdür. Bunlardan küpe güvezi erguvana çalan al, saray kırmızısı mora çalan al, mor karmen mora çalan karmen, çakır güvezi mora çalan şarap kızılı, vişneçürüğü mora çalan vişne rengidir.
Şarap kırmızısı içine biraz mor katılarak parlaklığı giderilmiş al olup Osmanlı sarayında çok sevilen bir renkli (21). Soylu bir renk sayılmaktadır. Farsça saray sözcüğünden kurtulmak için bu ulusal rengimize türk güvezi denebilir.
Mor karmen Türkçe sözlüklerde adı geçmeyen bir güvez ayrıltısı olup İngilizcesi viole carminedir (23). Kan rengiyle şarap kızılı arası koyu kızıl olan karmenle menekşe rengi arasındaki renktir. Yukarıda karmenin Türkçesinin aldak olduğunu belirtmiştik. Buna Aldak güvezi denebilir.
Vişneçürüğü, kızılın en koyu ayrıltısı olan vişne rengiyle mor arasındaki renk olup güvezin en koyu ayrıltısıdır. Sözlüklerimizin çoğu bu rengi açıkça tanımlamaktan kaçınıp çürük vişne rengi olduğunu söylemekle yetinmektedirler (2, 21). Redhouse'da İngilizce    erguvani ala  anlamına gelen purplish brown olarak verilmiştir (16). Okyanus Türkçe sözlükte de İngilizcesi böyle verilmiştir (21). Steuerwald'de Almancası gökçekızıl (blaeulisch-rot), kızılca mor (rötlisch-violett) olarak verilmiştir. Bunların hiçbiri bu rengi doğru olarak tanımlayamamaktadır. Slavca vişne sözünden kurtulmak için bu renge çürük güvez denebilir. Güvezin en koyu ayrıltısı olduğunu vurgulamak için karagüvez de denebilir.
2-Ebegümeci Oflazı (Mauye)
Kökü, ebegümeci adlı bitkinin Latince adı olan malva sözüne dayanan Fransızca Mauve sözü adı geçen bitkinin yanı sıra geniş anlamda eflâtunu, dar anlamda onun açık bir ayrıltısını da tanımlamaktadır. Bu söz ayrıca bir eflâtun boyanın adı olan mauveinin eşanlamlısı olarak da kullanılmaktadır (6,14).
Eflâtunî olarak da bilinen eflâtun sözü eski Yunanlı bilge Plato'nun adının Arapça söylenişidir. Bir renk adı olarak morun açık ayrıltılarını tanımlamaktadır. Sözlüklerimizde açık mor olarak tanımlanmıştır (1, 10). Doğada bulunan en güzel örneği leylâk adlı bitkinin çiçeğidir. Bu yüzden batı dillerinde leylâk rengi anlamına gelen lilac (7,8,1,0), lila (9) gibi adlarla anılır. Bu söz dilimizde de kullanılır (1). Osmanlıcası leylâk! dir (7). Bu rengin doğadaki başka bir örneği lavanta çiçeğidir. Bu yüzden İngilizce'de lavanta moru anlamına gelen lavander violet adıyla da anılır (7).   Derleme sözlüğüne göre Çankırı ilimizde bu renge oflaz denmektedir (3).
Ebegümeci adlı bitkinin çiçekleri açık eflâtundur. Bu yüzden bu bitkinin Fransızca adı olan mauve sözü gerek o dilde, gerek ingilizce'de ulacın eşanlamlısı olarak kullanılmaktadır (5,6, 8,11,14). İngilizce'de erguvan rengi mora oranla daha iyi bilinen bir renk olduğundan gerek lilac, gerek mauve sözleri soluk erguvanı, açık erguvanı anlamlarına gelen pale purple (5), light purple (14) biçiminde tanımlanmışlardır.
Almanca'daysa Fransızca mauve sözüne daha dar bir anlam yüklenerek eflâtunun açık bir ayrıltısının adı olmuştur. Bu rengin doğadaki en güzel örneği, adının da kaynağı olan, ebegümeci çiçeğidir. Almanca'da bu renkteki nesneler ebegümeci rengi anlamına gelen malvenfarbig sıfatıyla tanımlanmaktadır (9). Bu rengin dilimizde bilinen adı kızılşaptır (1,7,9). Bu renk TDK'nun Türkçe sözlüğünde açık eflâtun olarak tanımlanmaktadır.
Latince adı alum olan öğenin Arapça adı olan şeb sözünden bozma şap sözü öz anlamının yanı sıra açık eflâtun mercan taşı olan şap taşı anlamına da gelmektedir (7). Kızılşap sözü eskiden Şap Denizi olarak da bilinen Kızıldeniz'de bulunan şap taşından esinlenilerek bulunmuş bir ad olsa gerektir. Arapça şap sözünden kurtulmak için bu renge ulusal çevremizde şap taşından çok daha iyi tanıdığımız ebegümecinin adından yararlanılarak  ebegümeci oflazı denebilir. Bu rengin Almanca adı olan Stumpflila (9) sözünü de dilimize donuk oflaz biçiminde aktarabiliriz.
Sözlüğümüzde mauveinin karşılığı oflazöz olarak verilmiştir'(12). Mauve sözü bu anlamda da kullanıldığından ebegümeci oflazı sözü bunun eşanlamlısı olarak sunulabilir. Mauveinin başka eşanlamlıları anilin erguvanı (4,14) ile anilin morudur (14). Erguvan renginin Türkçe adının yipin olduğunu küpe güvezi başlıklı yazımızda belirtmiştik (13). Rumca'dan bozma mor sözünün karşılığınıysa sözlüğümüzde gökçegüvez olarak önermiştik (12). Dolayısıyla bu adların karşılıkları çivilin yipini (12) ile çivilin gökçegüvezi olmaktadır.
Sözlerimize son vermeden önce eflâtun kavramının kapsamına bir açıklık getirmek istiyoruz. Bu sözle adlandırılan rengin ölçünlü ayrıltısı leylâk rengi olup izgesi erguvan-mor-gök üçgeni içerisinde yer alan açık mor ayrıltılarını kapsamaktadır. Ebegümeci oflazı bu izgenin en açık ayrıltısıdır. En koyusuysa siklamen   adıyla bilinir.   Kızıla çalan eflâtun olarak tanımlanmaktadır (1). Dolayısıyla erguvana yaklaşan bir eflâtun ayrıltısıdır. Doğadaki örneği tavşankulağı adlı bitkinin çiçekleridir. Siklamen sözü de bu bitkinin Latince adı olan cyclamenin okunuşudur. Bitkinin cins adı Cyclamen, örnek türü Cyclamen euro-paeum L, Cyclamen cyclaminus, Cyclamen littorale Sadler, Cyclamen officinaleWend. adlarıyla bilinen çiçektir (2,12). Bitki domuz ekmeği, domuz soğanı adlarıyla da bilinmektedir (12). Bu rengin adı tavşankulağı oflazı biçiminde özleştirilebilir. Bu rengin Almanca adı olan Lilarot sözü de dilimize kızıloflaz biçiminde aktarılabilir.
3-Gökçegüvez (Viola)
Menekşe adıyla bildiğimiz bitkinin adı olan Latince viola sözü ayrıca gökle güvez arası bir rengin de adıdır. Sözcüğün her iki anlamı da dirgerlik dilinde kullanılmaktadır. Dilimizde mor adıyla bildiğimiz bu renk güneş izgesinin görülebilir sınırlarından birini oluşturur. Bu renkteki doğal varlıkların en güzel örneği menekşedir. Bu yüzden menekşe rengi   olarak da anılır. Karaya, alaya, güveze, kızıla, göke, aka çalan birçok ayrıltıları vardır. Uluslararası ölçünlü ayrıltısı menekşenin göke çalan morudur. Farsçası benefş, benefşe, benefşeyî; Arapçası benefsec ile benefsecî dir. Bunların hepsi menekşenin Farsça özgünü olan   benefşe ile bunun Arapça'ya geçen biçimi olan benefsecin türevleridir. Hepsi Osmanlıca'ya da girmişlerdir.
Bugün yaygın olarak viola kavramının bütün ayrıltılarını kapsayacak anlamda kullandığımız mor sözü 13. yy. öncesi Türkçesi'nde yoktur. Kökleşik sözlüklerimizde başka bir dilden alınmış olduğu belirtilmeyen bu söz Raesaenen'e göre Rumca'da dut anlamına gelen moron sözünden bozmadır (6) Eyuboğlu'na göreyse Farsça'da demir pası anlamına gelen mur sözünden bozmadır (5). Farsça'da damga anlamına gelen mühr sözünün türkçe biçiminin mor olması da ilginç bir ses benzerliğidir; çünkü, damga mürekkepleri genellikle mordur. Nitekim Raesaenen de Kazak Türkçesi'nde damga anlamına gelen mor sözünün kökünü Farsça mühre dayandırmış, ancak bununla mor arasında bir bağlantı kurmamıştır (6).
Yunanca adı moron olan dutun Latince adı morumdur (3.13). Bu yemişi veren ağacın Latince adı da morustur. Yemişin çoğu çağdaş batı dillerindeki adları da yine bu kökten bozmadır. Bunlara örnek olarak italyanca moro (2). Fransızca mure (12), Almanca Maulbeere (9) ile ingilizce mulberry (16) gösterilebilir.  İtalyanca'da böğürtlenle ahududu, İngilizce'de vişne de bu söze dayalı adlarla anılırlar. Böğürtlene İtalyanca'da moro delle siepi ile moro di macchia, âhududunaysa mora prugnpsa denmektedir (2). Vişnenin ingilizce adlarından olan morello sözü Webster'e göre İtalyanca'dan alınmıştır (16). Derleme sözlüğüne göre Rize ilimizde böğürtlene mor denmektedir (4). Yine o kaynağa göre Doğu Karadeniz'deki illerimizde adı geçen bitki mordan bozma çeşitli adlarla anılmaktadır (4).
Dutun başlıca üç değişik renkte yemiş veren üç ana türü vardır. Bunlar ak dut (Morus alba), mor dut (Morus rubra) ile kara duttur (Morus nigra) (2. 12). Bunların anayurtları sırasıyla Çin, Amerika, İran'dır (12). Bunlardan mor duta kırmızı dut da denir (2,12). Amerika 1492'de bulunduğuna göre bu renge adını veren bitki mor dut olamaz. Dolayısıyla mor sözü Rumca morona dayanıyorsa. bu, anayurdu İran olan kara dutun rengi karaya çalan koyu mor yemişi dolayısıyla olmalıdır. Adı geçen yemişin rengi morun en koyu ayrıltısını oluşturmaktadır. Olgun böğürtlen de bu renktedir. Nitekim    Latince'de böğürtlen renginde nesneler morulus sıfatıyla tanımlanmaktadır (3). Halk dilimizde mor sözü daha çok bu rengi tanımlamaktadır (12). İngilizce'de dut anlamına gelen mulberry sözü ayrıca dut rengi anlamına da gelmektedir (7). Özgün bir rengi olmayan akdut bir yana bırakılırsa, morun iki aynı ayrıltısında rengi olan iki dut türünün varlığı bu rengin tanımı konusunda da görüş ayrılıkları yaratmıştır. Çok eski çağlardan beri kara dutu tanıyan ingilizler bu renkten böğürtlen morunu anlamakta (7), mor dutun anayurdunda yaşayan Amerikalı ise bu renkten güveze çalan koyu moru anlamaktadırlar (11, 16). TDK'nun Türkçe sözlüğünde mor kızıla çalan menekşe rengi olarak tanımlanmaktadır (1). Bu, mor sözünün genel dilimizdeki en yaygın anlamıdır. Bu tanım mor dutun rengine uymakta, dut renginin Amerikan ingilizcesi'ndeki anlamını karşılamaktadır. Dolayısıyla morun uluslararası ölçünlü ayrıltısı mor dutun rengidir. Kısacası mor menekşenin rengi ulusal morun göke çalanı, mor dutun rengiyse uluslararası morun güveze çalanıdır.
Mor sözü halk dilinde ala anlamında da kullanılmaktadır (8).Mor koyun, mor inek    gibi deyimlerde geçen mor sıfatı bu anlamdadır (8). Nitekim Raesaenen'e göre mor sözü Balkarca'da aljakızıl (rötlisch braun), Karaçayca'da ala (braun) anlamına gelmektedir (6). Bunlar,  sözcüğün bu anlamının Farsça'a demir pası anlamına gelen mur sözüne dayanabileceğini göstermektedir. Dolayısıyla alanın bu sözle anlatılmak istenen ayrıltısını pas rengi olarak görmek gerekir. Latince'de pas rengi nesneler ferruginosus sıfatıyla tanımlanmaktadır (13). Gerek bu sıfatın, gerekse pas renginin dilimizdeki adı demirpası olup (12. 13) morun bu anlamının karşılığıdır.
Mor sözü Şemsettin Sami'ce gökle güvez arası bir renk olarak tanımlanmıştır (1 0). Güvezsözü küpe güvezi başlıklı yazımızda da tanımladığımız üzere, mora çalan kızıldır (14). Buna dayanarak violanın karşılığını sözlüğümüzde gökçegüvez olarak verdik (13).
Gökçegüvez izgesi güvez-Erguvan-Gök üçgeni içerisindeki ayrıltıları kapsamaktadır. Bu izge içerisinde yer alan ayrıltılar açıktan koyuya doğru eflatun, uluslararası ölçünlü gökçegüvez, ulusal ölçünlü gökçegüvez, patlıcan rengi, böğürtlen gökçegüvezidir. Bunlardan eflâtun, açık gökçegüvez tanımlanmakla birlikle genellikle ayrı bir renk sayılmaktadır. Bu rengin de değişik adlar taşıyan ayrıltıları bulunmaktadır. Bu konuda ebegüvezi oflazı başlıklı yazımızda ayrıntılı bilgi vermiştik (15). Bu yüzden gökçegüvezin izgesini güvez-eflâtun-gök üçgeni içerisinde ele alacağız.
Uluslararası ölçünlü gökçegüvez yukarıda da belirttiğimiz üzere menekşenin göke çalan gökçegüvezidir. Bu arada gökün gökçegüveze çalan ayrıltısına mormavi (violetblue) dendiğini belirtmekte yarar görüyoruz. Bu kavrama Türkçe sözlüklerde yer verilmemiştir. İngilizce'de var olan bir kavramdır (iG). Buna güvezgök denebilir. Gökçegüvez kavramının kapsamı dışındadır.
Ulusal ölçünlü gökçegüvez yukarıda da belirttiğimiz üzere mor dutun güveze çalan gökçegüvezidir. Ülkemizde mor sözüyle anlaşılan ayrıltı budur.
Patlıcan rengi patlıcanî, olarak da bilinir. Batı dillerinde Fransızca'da patlıcan anlamına gelen aubergine adıyla bilinir (12, 16). Alaya çalan gökçeguvezdir. Farsça badingândan bozma patlıcan sözünden kurtulmak için adı alagüvez biçiminde özleştirilebilir.
Böğürtlen gökçegüvezi yukarıda da belirttiğimiz gibi böğürtlenle kara dutun karaya çalan gökçegüvezi olup gökçegüvezin en koyu ayrıltısıdır. Eşanlamlısı olarak karagökçegüvez sözü de önerilebilir.
Bu arada İngilizce'de morun bütün ayrıltılarının erguvan rengine (purple) göre tanımlandığını belirtmekte yarar görüyoruz. Örneğin eflâtun açık erguvan rengî (light purple). uluslararası ölçünlü gökçegüvez gökçe erguvan rengi (bluish purple) olarak tanımlanmaktadır. Bu, başka dillerde kızılın bir ayrıltısı olarak değerlendirilen erguvan renginin ingilizce'de ana renk sayılmasından ileri gelmektedir. İngilizci purple'nin bu durumu bizim morunkini andırmaktadır. Amerikan İngilizcesi'nde mulberry adıyla bir ara renk olarak yer alan, birçok dilde karşılığı bulunmayan mor (ulusal ölçünlü gökçegüvez) kavramı bizde ana renk sayılmakta, çeşitli renkler buna göre tanımlanmaktadır.
4-Geyikkanı 
Kökü Farsça'da pamuk, yumuşak anlamlarına gelen penbe sözüne dayanan pembe sözü (17) dilimizde açık kızıl anlamına gelmektedir. Farsça penbe sözünün köküyse Clauson'a göre Yunanca'da ipek böceği anlamına gelen bombux'a (3, 17), Raesaenen'e göreyse Farsça panbuk'a (8, 17) dayanmaktadır. Eyuboğlu'na göre bu söze, pamuk çiçeğinin ilk açtığında kızıla çalan renginden esinlenilerek bu anlam yüklenmiştir (6). Bu renkte nesneler Farsça'da gülrenk, gütgûn sıfatlarıyla tanımlanmaktadır. Bu sıfatlar Osmanlıca'ya da girmişlerdir (10, 12). Gerçekten de bu rengin doğada bulunan en güzel örneklerinden biri pembe güldür. Nitekim Almanca ile Fransızca'da da bu anlama gelen rosa (12), rose (11) adlarıyla anılır. Almanca'da gül kızılı anlamına gelen rosarot sözü de bu anlamda kullanılır (12). Rengin İngilizce adı olan pink sözüyse karanfil anlamına gelmektedir (9, 19). Dolayısıyla pembe karanfil bu rengin pamuk çiçeğiyle pembe gülün yanı sıra, doğada bulunan bir başka örneğidir.
İngilizce'de gül anlamına gelen rose sözüyse, bir renk adı olarak, pembeye çalan kızıl anlamına gelen pinkish red olarak tanımlanmaktadır (19). Dolayısıyla kızılın, pembeden daha koyu bir ayrıncını tanımlamaktadır. Geniş anlamda parlak kızılın genel adı olan Türkçe al sözü dar anlamda parlak kızılın bu açık ayrıncını da tanımlamaktadır (7, 13). Kamus-u Türkî'de al koyu ve parlak pembe olarak tanımlanmaktadır (13). Ögel'e göre Çağatayca'da al koyu pembe anlamına gelmektedir (7). Bu veriler bu anlamdaki alın eski Türkçe'de kızılın açık bir ayrıncı olarak değil, pembenin koyu bir ayrına olarak değerlendirildiğini göstermektedir.
Almanca'da pembe anlamına gelen rosa ile gül anlamına gelen Rose; Fransızca'da gülle pembe, İngilizce'deyse gülle al anlamlarına gelen rose sözünün kökü Latince'de gül anlamına gelen rosa'ya dayanmakdadır (2, 17). Bunun da kökü yine gül anlamına gelen Yunanca rhodondur (5, 17). Bu sözün türevi olan rhodo öneki dirgerlik dilinde pembeye çalan kızıl boyaların adlandırılmasında kullanılmaktadır (5, 17). Bu öneki sözlüğümüzde Türkçe al- önekiyle karşıladık (17).
Yunanca veya Farsça'dan bozma pembe sözünün genel dilimizde bir ölçüde yer alan Türkçe kökten karşılığı tavşan ağzıdır (10, 12, 16). Okyanus, Redhouse, Steuerwald gibi kimi büyük sözlüklerde bu anlamda yer alan bu söz Türk Dil Kurumu'nun Türkçe Sözlük'ünde yer almamaktadır (1). Derleme sözlüğüne göre Ordu ilimizde pembeye geyik kanı denmektedir (4). Bu söze geyikkanı biçiminde sözlüğümüzde yer verdik (17). Tavşan ağzını da onun eşanlamlısı olarak gösterdik (17).
Bu anlamda derleme sözlüğünde geçen başka sözler bezik (4. anlamı), bezük (3. anlamı), çiğirdiktir (8. anlamı) (4). Bu anlamı Karaman'dan derlenen çiğirdik sözünün 1. anlamı tomurcuktur (4). Tarama sözlüğünden edindiğimiz bilgiye göre 14. yy'da pembe, kızıl benizler kızgu sıfatıyla tanımlanmaktaymış (14). Derleme sözlüğünde sıcaklık anlamına geldiği belirtilen (4) bu sözün pembeden çok kızıl anlamına geldiği ortadadır. Dolayısıyla bu sözlerin hiçbirini bugün pembe anlamında kullanmamız uygun değildir.
Geyikkanı sözü Türk dirgerlik dilinde genellikle cıva ağılanmasına bağlı olarak oluşup kendisini çeşitli belirtilerin yanı sıra parmakların pembeleşmesiyle gösteren bir çocukluk çağı sayrılığının adı olarak önerdiğimiz geyikkanıca teriminde geçmektedir (17). Adı geçen terim sayrılığın İngilizce adı olan pink disease (pembe hastalık) sözünden (5) esinlenilerek türetilmiştir.
Sözlerimize son vermeden önce pembe kavramının ayrınçlarından söz etmek istiyoruz. Bunlar çingene pembesi, şeker pembesi, tozpembe, gülkurusu, yavru ağzıdır. Kızılın pembeye çalan ayrıncına gül kızılı veya al dendiğini yukarıda belirtmiştik. Pembeye çalan sarıyaysa kavuniçi denmektedir (1).
Bunlardan çingene pembesi parlak pembe anlamına gelmektedir (16, 18). Adı parlak geyikkanı biçiminde özleştirilebilir. Şeker pembesi çingene pembesine çalan parlak bir ayrınç olup (16) adı parlak geyikkanı biçiminde özleştirilerek Farsça şeker sözünden kurtulunabilir. Tozpembe açık pembe anlamına gelmekte olup (16) adı tozgeyikkanı biçiminde özleştirilebilir. Gülkurusu Redhouse'ca kirli pembe (dirty pink) (10), Steuervvald'ce sazpembe (beigerosa) (12) olarak tanımlanmaktadır. Buradaki Farsça gül sözünden kurtulmak için adı kirli geyikkanı biçiminde özleştirilebilir.
Yavruağzı kavuniçine çalan pembedir (1). Bu Türkçe söz, ne yazık ki, son yıllarda yerini dilimize batı dillerinden giren somon sözüne bırakmaya başlamıştır. Bu söz, Türkçe adı tuzlu su alası olan balığın Latince adı olan salmodan (17) bozmadır. Adı geçen balığın eti bu renktedir. Gerek balığın, gerek rengin İngilizce adı salmondur (9, 15, 19). Pembenin bu ayrıncına İngilizce'de somon pembesi anlamına gelmek üzere salmon pink de denmektedir (19). Sarıya çalan pembe (Yellowish pink) olarak tanımlanmaktadır (15, 19). Yavruağzının Almanca karşılığı olarak gösterilen gelblich-rosa sözü (12) de bu anlama gelmektedir. Tuzlu su alasının ülkemizde bilinen bir başka adı olan som balığında geçen som sözü de salmo sözünün Fransızca üzerinden dilimize giren bir biçimi olup(10) son yıllarda o da yerini somon balığına bırakmaya başlamıştır.
5-Kızıl 
Türkçe kızmak eylemliğinin türevi olan kızıl sözü dilimizde daha çok Arapça'dan bozma kırmızı adıyla anılan bir ana rengin adıdır. Bu rengin Latince adları ruber ile rufus (3, 6, 22), Yunancası erythrostur (6, 22). Ölçünlü ayrıncı kan rengidir (1). Kan kızılı olan nesneler Latince'de sanguinolentus veya sanguineus, Türkçe'de kankızıl sıfatıyla adlandırılmaktadır (22). Adı geçen iki Latince sıfatın sözlük anlamlan kanlıdır (22). Tenin olağan et rengiyse Latince'de incarnatus, Türkçe'de etkızıl sıfatıyla tanımlanmaktadır (22). Bir boya adı olarak kızıla Latince'de rubrum denmektedir (6, 22). Kızamıkçığın Latince adı olan rubeola ile hem kızamık hem kızamıkçık anlamına gelen rubella sözleri ruberin türevleridir (22).
Kızıl sözü TDK'nun Türkçe sözlüğünde parlak kırmızı olarak tanımlanmıştır (1). Bu, kırmızının al denen ayrıncının tanımıdır. Sözcüğün bu dar anlamını eski kaynaklardan bir tek 14. yy Kıpçak Türkçesi'ni bize ulaştıran Codex Comanicus'ta bulabiliyoruz (3). Bunun dışındaki bütün eski kaynaklarda İngilizce red, Arapça ahmerin karşılığı olarak geçmektedir (3). Bu kaynakların içinde Kıpçakça olanlar da vardır (3). Steuervvald, Almanca'sını (blut)rot olarak vermiştir (15). Rot kırmızı, blutrot kan kırmızısı demektir. Bu da kavramın kırmızının bütün ayrınçlarını kapsadığını, ölçünlü ayrıncının kan kızılı olduğunu göstermektedir.
Kızılın başlıca ayrınçları açıktan koyuya doğru pembe, al, kiremit rengi, karmen, şarap kızılı, güvez, vişne rengidir. Bunlardan kızılın açık ayrınçlarının genel adı olan pembeyi başka bir yazımıza konu etmiştik (24). Kızılın mora çalan ayrınçlarının genel adı olan güvez konusunda da küpe güvezi başlıklı yazımızda ayrıntılı bilgi vermiştik (23). Dolayısıyla bunları burada yinelemeden kızılı kara-güvez-pembe üçgeni içerisinde ele alacağız.
Al sözü TDK'nun Türkçe sözlüğünde kan rengi, kızıl, kırmızı olarak tanımlanmıştır (1). Oysa eski kaynaklarda al genellikle parlak kızıl anlamında kullanılmaktadır (4). Kızılı parlak kızıl olarak tanımlayan Codex Comanicus alı da özdeş biçimde tanımlamaktadır (4). Steuerwald'e göreyse alın Almancası karminrot olup karmenin karşılığıdır (17). Parlak kızıl anlamına gelen alın Latince adı scarlatinadır (3, 6, 22). Bu söz ingilizce'ye scarlet, Almanca'ya scharlach biçiminde geçmiştir. Hepsinin kökü Farsça'da al kumaş anlamına gelen sakalat sözüne dayanmaktadır (25). Latince scarlatina ile Almanca Scharlach ayrıca Türkçe'de kızıl adını verdiğimiz döküntülü hastalığın da adıdır (6, 22). Bu renkteki bir azo boyası yara iyileşmesini hızlandırmak amacıyla ilaç olarak kullanılmaktadır. Buna Latince'de rubrum scarlatinum (6, 22), Türkçe'de al boya (22) denmektedir. Kimyasal adı ortho-tolylium azo-ortho-tolylium azo-betanaphtholumdur (22). Ponceau 3B, Scharlach R, skarlet R, sudan IV adlarıyla da bilinir (6, 22).
Alın İngilizce karşılığı olan scarlet turuncuya çalan parlak kızıl olarak tanımlanmaktadır (6, 25). Bu rengin doğadaki örnekleri ateş, mercan, nar çiçeği, zencefredir. Bu renk çeşitli dillerde bu nesnelere dayalı adlarla anılmaktadır. Örneğin ateş kırmızısı sözü al, parlak kırmızı olarak tanımlanmaktadır (21). Farsça ateşî sıfatı al nesneleri tanımlamaktadır (17, 21). Ateşin en önemli öğesi olan alev, adını parlak anlamına gelen yal kökünden almaktadır. Özgün biçimi yalab (10) veya yalavdır (3). Bu, alın özgün biçiminin de bu kök olabileceğini düşündürmektedir. Dilimizde aleve alaz, yalaz, yalım adlarının da verilmesi de bunu arkalamaktadır.
Mercanın al olmasına dayanılarak bu renge ingilizce'de coral-red (25), Alman-ca'da korallenrot (17) da denmektedir. Al nesneleri tanımlayan Arapça mercanî sıfatı da bu bağlamdadır (17).
Nar adlı bitkinin çiçekleri de alın en güzel örneklerindendir. Bu yüzden narçiçeği sözü al anlamına da gelmektedir (17, 21). Farsça'da nar çiçeği anlamına gelen gülnar sözünün türevi olan gülnarî sıfatı da al nesneleri tanımlamaktadır (15).
Zencefre veya zencerf, kimyasal adı hydrargyrum sulfuratum rubrum olan bir al boyağın Farsça adlarıdır (15, 22). Latince adı cinnabaris olup Türkçe karşılığı sözlüğümüzde alyakırsindik olarak verilmiştir (22). Bu, kimyasal adının çevirisidir. Bu boyağın İngilizce ile Fransızca adları olan vermillion (15) ile vermillon (16) sözleri o dillerde al anlamında da kullanılmaktadır.
Basımcılık kesiminde al, bayrak kırmızısı olarak bilinmektedir (21). Bu, Türk bayrağının bu renkte olmasından kaynaklanmaktadır. Ayrınçlar dizilinde gecen ingilizce adı ılık kızıl anlamına gelen warm reddir. Küpe güveziyle (Magenta) sarının eşit oranlarda karıştırılmasıyla elde edilmektedir.
Türkçe al sözünün XI. yy Hakaniye Türkçesi'nde Farsça'da turuncu anlamına gelen narencî sözünün karşılığı olarak da kullanıldığı belirtilmektedir (4, 11). Yukarıda da belirttiğimiz üzere yukarıda tanımlanan anlamda al turuncuya çalan parlak kızıldır. Asya Türkleri'nin bugün de Farsça narencî sözünü turuncu değil, bizim bildiğimiz al anlamında kullandıklarını Türkistan bayrağındaki alın narencî olarak tanımlanmasından anlıyoruz (20). Bunlar, atalarımızın Farsça narencî sözünü turuncu anlamında değil, turuncuya çalan parlak kızıl anlamında kullanmış olduklarını düşündürmektedir. Bu yüzden yukarıdaki belirlemeyi sakıntıyla karşılıyoruz.
Turuncuya çalan parlak kızıl anlamındaki al sözü âl biçiminde dilimizden Farsça'ya da girmiştir. Bu yüzden kimi sözlüklerde Arapça'da sarı anlamına gelen asfer sözünün türevi olan muasfer sözüyle birlikte âl-i muasfer biçiminde turuncu anlamında kullanılmıştır (15).
Türkçe al Latince scarlatina ile onun çağdaş batı dillerindeki eşdeğerlerinden daha geniş kapsamlı bir kavram olup parlak kızılın turuncuya çalmayan ayrınçlarını da kapsamaktadır. Bu anlamdaki alın doğadaki en güzel örnekleri kırmızı yakut, grena, nar tanesidir. Gerek kırmızı yakut, gerek grena dilimizde Arapça lal sözüyle adlandırılan nesnelerdir (1, 15). Bu yüzden ala ülkemizde lal rengi de denmektedir (17). Al nesneler Osmanlıca'da lâlgûn, lâlî, lâlin, lâline gibi sıfatlarla …….tanımlanmaktaydı (15). Lal sözü kırmızı mürekkep anlamına da gelmektedir (1, 15). Kırmızı yakut çağdaş batı dilerinde Latince'de kızıl anlamına gelen ruber sözünün türevi olan adlarla anılmaktadır. İngilizce ruby (15), Fransızca rubis (16), Almanca Rubin (17) bunlara örnektir. Bunlardan İngilizce ruby sözü o dilde parlak kızıl anlamında da kullanılmaktadır (9, 15, 25). Grena, kırmızı yakutu andıran bir değerli taştır. Adı, Latince'de nar anlamına gelen granatumdan bozmadır (22). Türkçe adı sözlüğümüzde altaş olarak verilmiştir (22). Granatum sözü Latince'de tahıl tanesi anlamına gelen granumun (22) türevi olup nar adlı yemişin küçük tanelerden oluştuğunu dile getirmektedir. Adı geçen taşa nar gibi al olduğundan dolayı bu ad verilmiş olmalıdır. Nitekim kimi sözlüklerimizde adlarından biri nartaşı olarak verilmektedir (12, 21). Nar sözü bir yemiş adı olarak dilimize Farsça'dan geçmiştir (15). Bu söz Arapça'da ateş anlamına gelmektedir (15). Farsça narın kaynağı bu Arapça sözse yine yemişin al rengini vurgulamaktadır. Nitekim biz de sözlüğümüzde narın Türkçe adını alyemiş olarak önermiştik (22). Allasın Almancası Granat (17), İngilizcesi gamettir (15). İngilizce gamet rubynin eşanlamlısı olarak parlak kızıl anlamında da kullanılmaktadır (14). Nar tanesiyle kırmızı yakutun renginden ötürü ala nar rengi (18) ile yakut rengi (14) de denmektedir.
Dilimizde al sözü, dar anlamda, bu rengin pembeye çalan ayrıncını da tanımlamaktadır (11, 19, 24). Bu renk ingilizce'de gül anlamına gelen rose sözüyle adlandırılmaktadır (24, 25). Bu konuda geyikkanı başlıklı yazımızda ayrıntılı bilgi verilmiştir (24). Bu renkteki bir doku boyasına dirgerlik dilinde eosin denmektedir (6). Bu boya adını tan kızıllığı anlamına gelen Yunanca eos sözünden almaktadır (7, 10). Bu yüzden buna tan kızılı dedik (22). Kimyasal adı tetrabromofluoresceindir (Q, 22). Bu boyayı tutan gözeler kızılcıl (eosinophil) sıfatıyla tanımlanmaktadır. Bunların başında kızılyuvar (eozinosit, eozinofilik lökosit) adını verdiğimiz akyuvarlar gelmektedir (22).
Bu verilerden dilimizde al kavramının bir geniş, iki dar anlamının bulunduğu anlaşılmaktadır. Geniş anlam dar anlamları da kapsamakta olup kızılın karinenden pembeye dek uzanan bir izge içerisinde yer alan bütün parlak ayrınçlarından oluşmaktadır. Çingene pembesi denen parlak pembeyle tavşankanı denen parlak karmen bu kavramın kapsamı dışında kalmaktadır. Bu kavramın ulusal ölçünlü ayrıncı Türk bayrağının rengi olup uluslararası ölçünlü ayrıncı kırmızı yakut veya grenanın rengidir. Dar anlamlardan biri parlak kızılın turuncuya çalan ayrınçlarından, öbürüyse pembeye çalan ayrınçlarından oluşmaktadır. Bunlardan ilkinin ölçünlü ayrıncı yine Türk bayrağının rengidir.
Gelincik çiçeğinin rengi turuncuya çalan alın Türk bayrağının rengine uymayan bir ayrıncını oluşturmaktadır. Bu renkteki boyaya, adı geçen çiçeğin Fransızca adı olan ponceau denmektedir (6, 22). Türkçesi sözlüğümüzde gelincik kızılı olarak verilmiştir (22).
Eflâtuna çalan ala erguvan rengi denmektedir. Bu renk konusunda küpe güvezi başlıklı yazımızda ayrıntılı bilgi vermiş olduğumuzdan (23), bunları burada yinelemeyeceğiz; ancak, alla erguvan arasındaki bu yakınlığın al sözünün 14. yy'da Kutb adlı bir Altınordulu yazarın Hüsrev-ü Şirin adlı yapıtında parlak kızılın yanı sıra erguvan rengi anlamında da kullanılmış olmasını (4) açıklayabileceğini belirtmekle yetiniyoruz.
Dirgerlik dilimizde al sözü Latince ruber sözüyle Yunanca erythro önekiyle adlandırılan kimi kavramların Türkçe adlarında kullanılmıştır. Bunların başında beyinde bulunan al çekirdek (nucleus ruber) (22) ile bir çeşit kan gözesi olan alyuvar (eritrosit) (5, 22) gelmektedir. Bunlardan ilkinin eşanlamlısı olan locus ruber ise dilimize kızılyer biçiminde aktarılmıştır (22).
Al sözü at donu olarak alakızıl bir don olan dorunun açığını tanımlamaktadır (1) ki gerek doru, gerek bu anlamdaki al kızılın değil, alanın (kahverengi) ayrınçları olmaktadır.
Kiremit rengi, kızılın donuk bir ayrıncıdır. Bu renkteki nesneler Osmanlıca'da kiremidî sıfatıyla adlandırılır (15). Özleyin, içine karışan demir hidroksit tutarına göre demirpası, kızıl veya koyu yağız renk almış gevrek balçık anlamına gelen aşı boyası sözü, bir sıfat olarak kiremit rengi nesneleri tanımlamak için de kullanılmaktadır (1). Aşı boyası adlı balçığın çağdaş batı dillerindeki adları (ing. ochre ile Alm. Ocker) Yunanca'da soluk (7), sarı (6), soluk sarı (10), sarıca (7, 13) anlamlarına gelen ochros sözünün türevleridir. Kiremit rengi, bu öğenin kızıl çeşidinin rengidir. Aşı sözü aşu biçiminde en eski Türkçe kaynaklarda bile aşı boyası anlamında kullanılmaktadır (4). Bu renge boyanmış nesneler aşı boyalı sıfatıyla tanımlanmaktadır (1, 17). Bu öğenin işlenmemiş durumuna bugün de aşı taşı denmesi (21) kiremit renginin adını kısaca aşı kızılı biçiminde özleştirmemizi olanaklı kılmaktadır. Böylelikle bir yandan Rumca kiremit sözünden kurtulurken, bir yandan da Türkçe aşı boyası sıfatının bu anlamını adlaştırmış oluyoruz.
Karmen, ölçünlü kızılla şarap kızılı arasındaki koyu kızıldır. Karmen sözü Latince carminumdan bozmadır. Bu renk İngilizce'de crimson olarak da bilinir. Gerek Latince carminum, gerek ingilizce crimson Arapça kırmızîden bozmadır (25). Bugün ülkemizde kızılla eşanlamlı olarak kullanılan kırmızı sözünün Arapça özgünü olan bu söz gerçekte karmenin karşılığıdır. Karmen ayrıca bir kızıl doku boyasının da adıdır. Bu boya boya biti (Coccus cacti, dûded-üs sabbag) adlı bir kabuklu bitin (koşnil) bit kızılı (cochineal) adı verilen kurutulmuş dişilerinin şaplanmasıyla elde edilir (6, 22). Coccinellinum (6, 22) veya koşnilin (22) olarak da bilinir.
Karmen sözünün kaynağı olan Arapça kırmız sözü Latince adı Coccus ilicis olan bir başka kabuklu bitle bundan elde edilen bir kızıl boyanın adıdır (6, 22). Kırmızın ingilizcesi kermestir (6, 22). Adı geçen bit kırmız meşesi (Ouercus ilicis) adlı bir ağacın yapraklan üzerinde yaşar (6). Boya bitiyse kaynanadili (Cactus) adlı bitkinin üzerinde yaşar. Sözlüğümüzde kırmızın her iki anlamının karşılığını aidiz, karmenin her iki anlamının karşılığını aldak olarak önermiştik (22).
Parlak karmene dilimizde tavşankanı dendiğini yukarıda belirtmiştik (15, 21, 23). Özellikle bu renkteki çayı tanımlayan bir sıfat olarak kullanılan bir sözdür. Steuer-wald'e göre bu söz karmenin eşanlamlısıdır (17). Adı geçen yazarın alı da karmenin eşanlamlısı olarak gösterdiğini yukarıda belirtmiştik. Bu veriler Steuerwald'in karmeni parlak kızıl anlamında yorumladığını göstermektedir ki bu yaklaşıma katılmıyoruz.
Şarap kızılı karmenle vişne rengi arasındaki koyu kızıldır. Fes rengi olarak da bilinir (23). Şarap rengi ise bu rengin yanı sıra güvezi de kapsamakta olup Osmanlı-cası şarabîdir (1, 15, 17, 23). Şarap kızılının adı çakır kızılı biçiminde özleştirilebilir. Burada çakır sözü Arapça şarabın karşılığıdır (22, 23).
Vişne rengi kızılın en koyu ayrıncıdır (17). Bunun güvez eşdeğeri vişneçürüğüdür. Ondan mora çalmamasıyla ayrılır. Slavca vişne sözünden kurtulmak için adı karakızıl biçiminde özleştirilebilir.
Sözlerimize son vermeden önce ulusal bir kızıl boyamızdan söz etmek istiyoruz. Bu boyaya edirne kırmızısı, türk kırmızısı veya boyacı kırmızısı denmektedir (21). Bileşikleri göstergeç olarak kullanılan bu boyanın uluslararası adı olan alizarin sözü Arapça'da özüt anlamına gelen ala saradan bozmadır (6). Kök boyası adlı bitkiden elde edilebildiği gibi bireşik olarak da yapılabilmektedir. Kimyasal adı 1,2-dihidroksi-antrakinon olan bu boyaya sözlüğümüzde türk kızılı, boyacı kızılı adlarıyla yer vermiştik (22). Alizarin monosülfonatın sodyum tuzu alizarin kırmızısı olarak bilinmektedir. Buna da türk boyası demiştik (22). Alizarinin gökle sarı türevleri de vardır. Bunlar da alizarin mavisi, alizarin sarısı olarak bilinmektedir. Bunlara da türk kızılı gökçesi ile türk sarısı demiştik (22). Alizarin mavisine doğrudan doğruya türk gökçesi demeyişimiz adı geçen sözün anilin mavisi adlı başka bir boyanın adlarından biri olmasından dolayıdır.
DÜZELTİ: Bu dizi kapsamında dergimizin 53. sayısında çıkan gökçegüvez başlıklı yazımızda 7. sayfanın 19. satırında geçen türkçe sözünün doğrusu Kürtçe, 54. sayısında çıkan geyikkanı başlıklı yazımızda 7. sayfanın 7. satırında geçen parlak geyikkanı sözünün doğrusu parlakça geyikkanıdır. Anlam değişikliğine yol açan bu dizgi yanlışlarını düzeltir, okurlarımızın bizi bağışlamalarını dileriz.
6-Gök
Gerçekte sema anlamına gelen Türkçe gök sözü bilinen en eski çağlardan beri öz anlamının yanı sıra bugün daha çok Arapça'dan bozma mavi adıyla anılan bir ana rengin de adı olmuştur. Bugün Türkçe gökü büyük ölçüde gölgede bırakan mavi sözüyse Arapça'da su anlamına gelen ma sözünün türevi olan maîden bozmadır. Sözlük anlamı susaldır. Bir renk adı olarak gökün bir eşanlamlı kökteşi gökçedir (15). Mavi boyaların adlandırılmasında bu sözü göke yeğledik (15). Mavinin Yunancası kyanos olup, bu, dirgerlik dilinde çok kullanılan Latince cyano önekinin kaynağıdır (5).
Gökün doğadaki en güzel örneği bulutsuz gökyüzünün rengidir (1). Gökün bu ayrıncı batı dillerinde azur adıyla bilinmektedir (5, 6, 10, 12, 15). Ülkemizde bu renk daha çok gök mavisi olarak bilinmektedir (11). Gökle gökçe sözleri dar anlamda bu ayrıncın karşılığı olmakta (51, 11, 15), bu renkteki boyaların adlandırılmasında gökçe sözü yeğlenmektedir (15). Havaî mavi (1, 11), hevaî mavi (12), mine mavisi (11, 12) olarak da bilinen bu renk gerek dilimizde, gerek çoğu batı dillerinde açık mavi olarak tanımlanmaktadır (1, 11, 12, 13). Osmanlıca'da havaî, hevaî sıfatları bu renkteki nesneleri tanımlamaktadır (11, 12, 14). Mine mavisi sözü de Farsça'da hava anlamına gelen minadan bozmadır (9). Mina sözü Farsça'da gök mavisi anlamına gelmektedir (9). Bu renge Farsça'da minarenk de denmektedir (11). Bu söz Osmanlıca'ya da geçmiştir. Gök mavisinin en açık ayrıncına süt mavisi denmektedir. Bu renk Bolu ilimizde çakman adıyla anılmaktadır (4). ingilizce'de gök mavisi başka dillerden değişik olarak parlak mavi olarak tanımlanmaktadır (6). Bu rengin doğadaki örneği safir ya da gökyakut olarak bilinen değerli taştır (8,17). Bu taşın adını biz göktaş biçiminde özleştirmiştik (7). Safir rengi olarak da anılan (8) bu renk ingilizce'de gök mavisinin ölçünlü ayrıncı olmasının yanı sıra genel anlamda gökün de uluslararası ölçünlü ayrıncıdır.
Gökün Türkçe'deki başka bir dar anlamı yeşile çalan mavidir (1). Bu rengin doğadaki en güzel örneği firuze veya türkuaz adı verilen değerli taştır (1, 17). Bu yüzden bu renge türkuaz (1) veya türkıfez mavisi (11) de denmektedir. Tuğlacı, çini mavisinin de bu anlama geldiğini belirtmekteyse de (14) adı geçen sözün bu anlamını başka kaynaklarda bulamadık. Çini mavisi uluslararası dirgerlik dilinde bir renk adı alarak değil, anilin mavisi adı verilen bir boyanın bir başka adı olarak yer almaktadır (5, 15). Bu anlama gelen başka sözler boncuk mavisi (1,11), limon küfü (1, 11, 14) ile tavus mavisidir (8) Firuzenin adını biz türk taşı biçiminde özleştirmiştik (7). Bu, türkuaz sözünün çevirisidir. Batılılar bu ulusal taşımızı bizim aracılığımızla tanıdıkları için böyle adlandırmışlardır. Eski Türkçe'deki adı çaştır (3).
Yukarıdaki verilerden gökün üçüncü bir ölçünlü ayrıncının türkuaz mavisi olarak bilinen renk olduğu anlaşılmaktadır. Bu özelliğiyle gök kavramı maviden ayrılmaktadır; çünkü mavinin tek ölçünlü ayrıncı safir rengi olarak bilinen parlak mavidir.
Gökün bunun dışında kalan başlıca ayrınçları mormavi ile lâciverttir. Bunlardan ilki mora çalan gök olup (14, 17) adını güvezgök biçiminde özleştirmiştik (16). Türkçe sözlüklerde yer almayıp İngilizce'de violetblue olarak geçen bu kavramdan gökçegüvez başlıklı yazımızda söz etmiştik (16). Tuğlacı, deniz mavisinin de bu anlama geldiğini belirtmekteyse de (14) adı geçen sözün bu anlamını başka kaynaklarda bulamadık. Deniz mavisi uluslararası dirgerlik dilinde bir renk adı olarak değil, anilin mavisi veya çini mavisi adı verilen bir boyanın bir başka adı olarak yer almaktadır (5, 15). Adı geçen boyaya antrasen mavisi ile su mavisi de denmektedir. Bunların karşılıkları sözlüğümüzde çivitin gökçesi (anilin mavisi), kömüren gökçesi (antrasen mavisi), deniz gökçesi (marine blue), su gökçesi (water blue) olarak verilmiştir (15).
Güvezgökün ünlü bir ayrıncı çivit rengidir (1). Çivit mavisi olarak da bilinir (1, 11). Osmanlıca'da bu renkteki nesneler çividî, nilfam, nilgûn, nilî sıfatlarıyla tanımlanmaktaydı (9). Newton'ca güneş izgesinin yedi ana renginden biri olarak değerlendirilen bu renk koyu güvezgök olarak tanımlanmaktadır (15). Bu rengin doğadaki en güzel örneği çivit adlı arıtıcıdır. Adını da ondan almaktadır. Çivitin Latince adı indigo, Farsça adı nildir. Çivit gökçesi sözü ayrıca çivitin bileşenlerinden olan bir gök boyanın da adlarındandır. Sözlüğümüzde karşılığı gök çivit olarak verilen bu boyaya türk gökçesi (1 5) veya türk mavisi (14) de denmektedir.
Lâcivert, gökün karaya yaklaşan en koyu ayrıncıdır. Türkçe kökten adı karagöktür (15). Kazak Türkçesi'nden derlenmiştir. Bu renge ayrıca İstanbul ilimizde buzmak, Adana ilimizde kündükü de denmektedir (4, 12). Latince adı caerula olup gökyüzü anlamına gelen caelumun türevi olduğu sanılmaktadır (2, 5, 15). ingilizce'de donanma gökçesi anlamına gelen navy blue adıyla bilinmektedir. Bu, denizcilerin bu renkteki giysilerinden esinlenilerek yakıştırılmıştır. Dilgibilimde (Anatomi) beyinde bulunan, bu renkteki bir yerin adı karagökyerdir (locus caeruleus). Doğumsal yürek sayrılıklarına, kendilerini gövermeyle gösterdikleri için, eskiden lâcivert sayrılık anlamına gelmek üzere morbus caeruleus denirmiş (5). Bu terimi dilimize karagökçe biçiminde aktarmıştık (15).
Lâcivert sözü Farsça'da koyu parlak mavi renkte bir taşın adı olan lâceverdden bozmadır (9). Bu taşa ülkemizde lâcivert taşı denmektedir (1, 14). Latince adı lapis lazulidir. Lapis Latince'de taş anlamına gelmektedir. Lazulum sözüyse Farsça lâceverdden bozmadır (17). Batı dillerinde gök mavisi anlamına gelen azur sözü lazulumdan bozmadır. Latince lazulum sözü Fransızca'ya önce lazure biçiminde geçmiştir. Baştaki l Fransızca'ya özgü bir ek sanılarak düşürülünce azurea dönüşmüştür. Oradan Latince'ye azura biçiminde dönmüştür. Latince lapis lazuli sözü çağdaş batı dillerinde lâcivert anlamında da kullanılmaktadır. Lâciverdin uluslararası ölçünlü ayrıncı bu taşın rengidir. İngilizce'deyse bu taşın rengi lâciverdin değil, gök mavisinin en koyu ayrıncı olarak değerlendirilmektedir (17). O dilde lâciverdin ölçünlü ayrıncı denizcilerin, karaya daha çok yaklaşan giysilerinin rengidir. Nitekim yukarıda belirttiğimiz üzere lâciverdin İngilizcesi donanma gökçesi anlamına gelen navy bluedur.
7-Yeşil
Eski Türkçe'deki özgün biçimi Türkçe yaş sözünün türevi olan yaşıl sözü olan yeşil (5) sarıyla gök karışımı bir rengi tanımlamaktadır(l). Bitki yapraklarının çoğunda görülen bir renk olup (1) belirli bir ölçünlü ayrıncı yoktur. Eski Türkçe yaşıl sözü ayrıca yeşile çalan gök anlamına da gelmekteydi (5) ki bu renk türkuaz mavisi olarak bilinmekte olup gökün ölçünlü ayrınçlarından birini oluşturmaktadır (20).
Yeşilin Latince adı virldlstir (4). Bu da Türkçe yeşil sözü gibi geniş kapsamlı bir kavram olup yeşilin bütün ayrınçlarını kapsamaktadır (4). Yeşilin Yunanca adı olan praslos sözüyse o dilde pırasa anlamına gelen prasonun türevidir (21). Bu kavramın ölçünlü ayrıncı pırasa yeşilidir (8). Bu söz, praslnus biçiminde, pırasa yeşili anlamına gelmek üzere, Latince'ye de geçmiştir (4). ingilizce'de prasinous sıfatı da pırasa yeşili nesneleri tanımlamaktadır (21). Dilimizde bu anlamda bir renk adı yoktur. Bu rengin Almanca adı olan lauchgrün (16) sözü sarmısak yeşili anlamına gelmektedir. Sarmısak, soğan, pırasa Latince adı Allium olan bir bitki soyağının türleridir. Bu soyağın örnek türü sarmısak olup soyağa adını veren allium sözü de Latince'de sarmısak anlamına gelmektedir (4). Nitekim Türkçe'de de bu bitkilerin soyak adı sarmısaktır (19). Almanca Lauch sözüyse bu soyaktan bitkilerin ortak adıdır (3). Sarmısağa Knoblauch, pırasaya Porree denmektedir (3). Buna dayanarak bu rengi sarmısak yeşili olarak adlandırarak Rumca'dan bozma pırasa sözünü kullanmaktan kaçınabiliriz. Yeşil soğanı soframızda daha çok görmeye alıştığımızı düşünerek soğan yeşili sözünü de ikinci bir seçenek olarak bu anlamda kullanabiliriz.
Yeşilin başlıca ayrınçları filizî, bozyeşll, sarıyeşil, tirşe, camgöbeği, ördekbaşı, böcek kabuğu, zümrüt yeşili, hâki, kimyonî, zeytin yeşili, şişe yeşili, netfîdir. Filizî, asma sürgününün açık yeşil rengi olup (1) adı sürgün yeşili biçiminde özleştirilebilir. Bozyeşil Latince glaucus ile Almanca graugrünün karşılığıdır (13). Boza çalan yeşil olup deniz yeşili olarak da anılır (18). Latince glaucus sözü göke çalan açık boz olan gökkır anlamına da gelmektedir (18). Sözcük Yunanca glaukostan bozmadır. Bu da gümüşî anlamına gelmektedir (7). Bozyeşil anlamına gelen Latince glaucus sözü glaucoma adlı bir göz sayrılığının adında geçmektedir. Sözlük anlamı boz-yeşil urdur; ancak adının yansıttığı gibi bir ur değildir. Türkçe adı karasudur (18). Almanca adı olan grüner Star sözü yeşille ilgisini vurgulamaktadır (13).
Sarıyeşil sarıya çalan yeşil ayrınçlarının ortak adıdır. Yunanca chloros (9, 21), Almanca gelbgrün (9,15). ingilizce yellow-greenin (21) karşılığıdır. Yunanca chloros sözünün türevi olan Latince chloro- öneki uluslararası dirgerlik dilinde çeşitli terimlerin yapısına katılarak yeşil anlamı vermektedir. Bunların başında yeşilöz anlamına gelen chlorinum ile yaprak yeşili anlamına gelen chlorophyll gelmektedir (18). Sarı-yeşilin açık ayrıncına fıstık rengi denmekte olup bu renkte nesneler fıstıkî, sıfatıyla tanımlanır (1). Adını şam fıstığının bu renkteki içinden alır. İngilizce'de yine şam fıstığı anlamına gelen plstachlo olarak bilinir (11). Türkçe'de şam fıstığının yanı sıra çam fıstığıyla yer fıstığının adında da geçen fıstık sözü Arapça'da yalnızca şam fıstığı anlamına gelen fustuktan bozmadır. O da Farsça pisteden bozmadır (18). Sözcük bu anlamıyla batı dillerine de geçmiştir. Latincesi pistacia, Italyancası plstacchio, Fransızcası pistachierdir (2). Bu renk ingilizce'de bezelye yeşili anlamına gelen pea-green olarak da bilinmektedir (21). Şam fıstığının anayurdu Gaziantep'tir. Bu yüzden son yıllarda ülkemizde antep fıstığı olarak anılmaya başlamıştır. Buna dayanarak bu ulusal rengimize türk yeşili diyerek Farsça pisteden bozma fıstık sözünden kurtulabiliriz. Sarıyeşilin parlak ayrıncı ingilizce'de su yeşili anlamına gelen aquagreen olarak bilinmektedir (21).
Tirşe, göke çalan yeşildir (1). Farsça teraşeden bozmadır (18). Bu Farsça söz özleyin akderi (parşömen) anlamına gelmekledir. Akderi üzerine yazı yazılan deridir. Bu renk batı dillerinde maviyeşil anlamına gelen sözlerle anılmaktadır (ingilizce blue-green, Almanca blaugrün) (12, 15, 21). Dolayısıyla adı gökyeşil biçiminde özleştirilebilir. Nitekim bu renkteki çöpükler olan Cyanophycaelar sözlüklerimize maviyeşilsuyosunları adıyla girmişlerdir (18). Bu, bunların vaktiyle su yosunu sanılmasından ileri gelmiştir. Sonradan bunların çöpük oldukları anlaşılmış, adları Cyanobacteria olarak değiştirilmiştir. Yosun görünümündeki bu çöpüklere genelde fikokrom denmektedir (7,19). Bunların adını gökyeşilçöpük biçiminde düzelterek sözlüğümüze almıştık (19). Bunların rengi yaprak yeşilinin (klorofil) yanı sıra gök bir boyak içermelerinden ileri gelmektedir (7).
Tirşenin doğadaki bir başka örneği gökzümrüt (15, 17) adlı değerli taştır. Bu taşın Farsça adı bezadî (11, 18), Yunanca adı beryllos (4, 7, 19), Latince adı beryllus (4), çağdaş batı dillerindeki adı berylldir. Çağdaş batı dillerinde deniz suyu anlamına gelen aigue marlne (17), aquamarine (12, 21), Aquamarin (15) adlarıyla da anılmaktadır. Bu sözler beril (1), egmaren (15), akvamaren (15), akvamarin (18) biçimlerinde sözlüklerimize de girmiştir. Son yıllarda beril sözü gökzümrüdün kaynağı olan irözünün (mineral) adı olarak kullanılmaya başlamıştır (1, 18, 21). Adı geçen irözü gökzümrüdün yanı sıra başta zümrüt olmak üzere çeşitli başka değerli taşların da kaynağıdır. Bunlardan zümrüt parlak yeşil, öbürküler genellikle gökyeşildir. irözünün kendisi de gökyeşildir. Dolayısıyla gökzümrüt sözü berilin bu anlamına da uymaktadır. Fransızlar zümrüdün kaynağının gökzümrüt olduğunu vurgulamak için ona yeşil gökzümrüt anlamına gelmek üzere beryl vert, gökzümrüdeyse beryl bleu de demektedirler (14). Gökzümrüdün yapısında bulunan katıla beryllium denmektedir.
Zümrüt sözü Farsça zümürrüdden bozmadır (11). Bu söz smaragdos biçiminde Yunancâ'ya (21), smaragdus biçiminde Latince'ye (4, 21), Smaragd biçiminde Almanca'ya (16), emerald biçiminde ingilizce'ye (21) geçmiştir. Bu sözler çağdaş batı dillerinde en güzel örneği zümrüt olan parlak yeşili de tanımlamaktadır. Bu renk dilimizde zümrüt rengi (10) veya zümrüt yeşili (1) olarak bilinmektedir. Bu rengin doğadaki başka bir örneği tavus kuşunun boynudur. Bu yüzden tavus yeşili olarak da anılır (1). Bu renkteki nesneler Osmanlıca'da Farsça zümrüdî (16), zümrüdin (16), zûmürrüdfam (11), zümürrûdgûn (11), zûmürrüdî (11), zümürrûdîn (11) sıfatlarıyla tanımlanmaktaydı, içel ilimizde parlak yeşil anlamına kullanılan yeşit sözünü (6) sözlüğümüzde zümrüdün karşılığı olarak önermiştik (19). Bu sözün özgün anlamının zümrüt yeşili olduğu açıktır. Buna dayanarak gökzümrüdün adını gökyeşit biçiminde özleştirmiştik (19). Berilyuma da gökyeşitözü demiştik (19). ingilizce'de berylline sıfatı tirşe nesneleri tanımlamaktadır (21).
Camgöbeği, yeşilin tirşeye oranla göke daha çok yaklaşan, saydam bir ayrıncıdır (1). Doğadaki örneği camdır. Bu yüzden batı dillerinde cam yeşili anlamına gelen adlarla anılır, ingilizce glass green (11) ile Almanca glas-grün (16) buna örnektir. Steuerwald glasgrün sözünü fıstıkî sıfatının karşılıklarından biri olarak göstermiş, camgöbeğinin Almancasını şişe yeşili anlamına gelen flaschengrün olarak vermiştir (16). Tuğlacı da ingilizce'de şişe yeşili anlamına gelen bottle green sözünü glass green ile birlikte camgöbeğinin ingilizce karşılıklarından biri olarak göstermiştir (18). Oysa şişe yeşili Webster'de çok koyu yeşil olarak tanımlanmaktadır (21) ki bunun, camgöbeğiyle ilgisi yoktur.
Sözlüğümüzde camgöbeğinin adını Farsça camdan kurtulmak için sırçagöbeğl biçiminde özleştirmiştik (19). Sırça camın Türkçesidir. Camgöbeğiyle tirşenin biribirine yakın ayrınçlar olduğunu düşünüp camgöbeğinin toplumda daha iyi bilinen bir ad olmasına dayanarak fikokroma gökyeşilçöpüğün yanısıra sırçagöbeğl çöpük denmesini öncelikli bir seçenek olarak önermiştik (19). Fikokrom sözü ayrıca çeşitli tatlı su yosunlarının içerdiği bir gök boyağın da adıdır (7). Bu anlamını da yosun sırçagöbeği terimiyle karşılamıştık (19).
Ördekbaşı lâciverde çalan yeşildir (1, 16, 18). Doğadaki örneği ördek başıdır. Böcekkabuğu ise mora çalan bir (metal) parlaklığında yeşil olup doğadaki örneği kimi böceklerin kabuğudur (1, 16,18).
Hâkî sözü Farsça'da toprak, toz, anlamlarına gelen hâk sözünün türevidir (11). Bir renk adı olarak iki anlamı vardır. Bunlardan ilki dilimizde toprak rengi olarak bilinen renktir. Bu renk sarıya çalan toprak rengi olarak tanımlanmaktadır (1). Dolayısıyla sarının ayrıncıdır. Farsça hâkî sözü bu anlamıyla khakl biçiminde çağdaş batı dillerine de geçmiştir (21). Ülkemizde hâkinin bu anlamı pek bilinmemektedir; Hâkinin tanımladığı ikinci renk yeşile çalan toprak rengidir (1) ki bu renk çeri giysilerinin rengi olması dolayısıyla ülkemizde iyi bilinmektedir. Adı toprak yeşili biçiminde özleştirilebilir.
Zeytin yeşili alaya çalan yeşildir (1). Bu renkteki nesneler zeytuni sıfatıyla tanımlanmaktadır (1). Arapça zeylin sözünden kurtulmak için adı alayeşil biçiminde özleştirilebilir. ingilizce'de bu renk ikiye ayrılmaktadır. Yeşile yakın ayrıncına olive veya olive green (zeytin yeşili), alaya yakın ayrıncına olive drab (zeytin ölüsü) (21) veya olive brown (zeytin alası) denmektedir (10).
Açık zeytin yeşiline kimyonî denmektedir (16). ingilizce'de buna adaçayı yeşili anlamına gelmek üzere sage green denmektedir (11). Bu rengin adı yağızyeşll biçiminde özleştirilebilir.
Neftî, yeşilin karaya çalan en koyu ayrıncıdır (1, 11, 18). Koyu zeytin yeşili olarak da tanımlanır (11). Doğadaki örneği bir yeryağı (petrol) ürünü olarak karayağdır (neftyağı). Türkçe adı acı yeşildir (18). Karayeşll sözü de ikinci bir seçenek olarak önerilebilir.
8-Sarı 
Eski Türkçe'deki özgün biçimi sarig olan (3) sarı sözü bir ana rengi tanımlamaktadır. Belirli bir ölçünlü ayrıncı bulunmayan bu renge Ankara ilimizde ce, Tunceli ilimizde çekere, İsparta ilimizde gecegirmez de denmektedir (4). Latince adı ffavus, Yunancası xanthostur (5). Açıktan koyuya doğru başlıca ayrınçları   krem rengi, şamua, saman rengi, kanarya sarısı, ışık sarısı, limon sarısı, kirli sarı, altın sarısı, çingene şansı, kehribar şansı, tahini, toprak rengi, bal rengi, kavuniçi, turuncudur.
Krem rengi sarının aka çalan en açık ayrıncıdır. Kısaca krem olarak da bilinir (1,9). Krem sözü Latince'de kaymak anlamına gelen cremordan bozmadır. TDK'nin sözlüğünde donuk ak olarak tanımlanan (l)fildişinin İngilizcesi olan ivory sözü krem renginin eşanlamlısı olarak gösterilmektedir (7). Bu rengin Türkçe adı balköpüğüdür (1,4). Alaya çalan krem rengine şamua denmektedir (9). Özellikle ışıklama (fotokopi) kâğıtlarında kullanılan bir renk adıdır (9). Bu söz Fransızca'da dağ keçisi, güderi anlamlarına gelen chamois sözünün okunuşudur. Almanca gemsfarbe olup dağ keçisi rengi anlamına gelir (2). İngilizcesi geyik yavrusu anlamına gelen fawndur (17). Saraç, Fransızca chamoisin bu anlamını dilimize güderi rengi olarak aktarmıştır (7); ancak, yukarıdaki veriler bu rengin güderi adı verilen dağ keçisi gönünün değil, dağ keçisinin kendi rengi olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bunu keçi sarısı biçiminde düzeltmek gerekir. İngilizce karşılığı da dilimize geyik sarısı biçiminde aktarılabilir.
Saman rengi krem rengiyle kanarya sarısı arasında kalan ayrınçtır. Adı saman sarısı biçiminde özleştirilebilir. Kanarya sarısı saman renginden bir gömlek daha koyu bir açık sarı ayrıncı olup adı kuş sarısı biçiminde özleştirilerek İspanyolca kanarya sözünden kurtulabilinir. Parlak kanarya sarısınaysa ışık sarısı denmektedir (12).
Limon sarısı limon kabuğunun rengidir. Açık sarı olup kimi kez yeşile çalar. Yeşile çalmayanı kanarya sarısıyla özdeştir. Yeşile çalanın adı yeşilsarı biçiminde özleştirilerek Rumca limon sözünden kurtulabilinir. Yeşile çalan açık sarı nesneler limonî   sıfatıyla nitelendirilir (1, 6, 9). İngilizce'deyse limon sarısının karşılığı olan    lemon sözü açık sarı, limonî sıfatının karşılığı olan citrine sıfatıysa yeşile çalan veya çalmayan açık sarı anlamına gelmektedir (17). Dolayısıyla iki dildeki adla sıfatın anlamları yer değiştirmiştir.
Kirli sarı donuk, koyu sarıdır (1). Nohudî olarak da bilinir (1). Yeşile çalanına kazboku denir (9, 12). Altın şansı ir (metal) parlaklığında sarıdır. Latince adı luteustur (5,13). Parlak sarıya çingene sarısı denir (6,12). Çiğ sarı olarak da anılabilir (12). İkincisini Çingene sözünden kaçınmak için yeğlemek gerekir. Almanca karşılığı olan knallgelb sözü sapsarı anlamına gelir (9).
Kehribar sarısı katıksız sarının koyu ayrınçlarının adıdır. Kehribar daha çok Baltık Denizi'nde bulunan sarı taşılların Farsça'dan bozma adıdır. Kehribar gibi deyimi dilimizde sarının belli bir ayrıncından çok sözü edilen nesnenin sarı olduğunu belirtir. Kehribarın Türkçe adları çöpkapan (10,11,13), kılkapan (12,13), samankapan (6,12,13), samankapar (11,13), saman kapıcıdır (10, 11,13). Sözlüğümüzde bunlardan kılkapana öncelik tanımıştık (13). Buna dayanarak bu renge kılkapan sarısı denebilir.
Turna gözü gibi deyimi dilimizde duru sarı anlamına gelmektedir (1,6). Kanarya sarısıyla çingene sarısı bu kavramın kapsamına girerler. Şemsettin Sami A bu deyimi . turna gözü biçiminde sıfatlaştırmış (8), Tuğlacı ise turnagözü biçiminde adlaştırmıştır (12).
Tahini boza çalan sarıdır. Adı bozcasarı biçiminde özleştirilerek Arapça tahin sözünden kurtulabilinir. Ayrıca ulusal içkilerimizden boza da bu renkte olduğundan boza sarısı sözü ikinci bir seçenek olarak sunulabilir.
Toprak rengi sözünden ülkemizde sarıya çalan toprak rengi anlaşılmaktadır. İngilizce'de bu renkte nesneler toz rengi anlamına gelen dust colored veya Farsça'dan bozma khakî sıfatlarıyla anılmaktadır (17). Farsça'da toprak anlamına gelen hâk sözünün türevi olan hâkî sözü çağdaş batı dillerinin çoğuna sarıya çalan toprak rengi anlamında girmiştir. Almanca'ya da toprak alası anlamına gelen khakibraun biçiminde girmiştir (9). "Yeşil" başlıklı yazımızda hâkî sözünün yeşile çalan toprak rengi, anlamına da  geldiğini, ülkemizde yalnızca o anlamının bilindiğini, batı dillerindeyse yalnızca öbür anlamının bilindiğini, ülkemizde sarıya çalan toprak rengine toprak rengi dendiğini belirtmiş, hâkinin ülkemizde bilinen anlamını toprak yeşili biçiminde özleştirmiştik (16). Bu anlayış içerisinde sarıya çalan toprak rengine toprak sarısı denebilir. Toz sarısı sözü de İngilizce dust colored sıfatından esinlenerek önerilebilir. Hâkî sözü çağdaş batı dillerine Hintçe üzerinden girmiştir. Bu ülkede görev yapan sömürgeci İngiliz çerileri toprak sarısı giysiler giyerlermiş (17).
Bal rengi alaya çalan koyu sarıdır (1). Bu renkte nesneler İngilizce'de tawny sıfatıyla adlandırılmaktadır (17). Bu söz sarıya çalan alayı tanımlayan yağız anlamına gelen tan sözünün türevi olup sözlük anlamı yağızcadır (17). Bu rengin Yunanca adı kirrhostur (17). Bu söz ayrıca açık turuncu anlamına da gelmektedir (5). Kendisini karaciğerin bağ dokusuna dönüşmesiyle gösteren ölümcül bir sayrılık olan   sirozun adının kaynağı bu sözdür. Lâtince adı cirrhosis olan bu sayrılıkta karaciğerin kesit yüzü alaya veya kızıla çalan koyu sarı renk değişikliği göstermektedir. Bir tırmanış sırasında yaşamını yitiren öncel Dağcılık Birliği Başkanı yarlıgamalı Prof. Dr. Mecit Doğru bir duyurmada (gazete) çıkan bir yazısında Yunanca kirrhosun Türkçe sarıdan bozma olduğunu, Kayseri'nin Sarız ilçesinin adını bu sözden aldığını savunmuştu. Bundan esinlenerek sözlüğümüzde sirozun adını sarız biçiminde özleştirmiştik (13). Bal rengi nesnelerin doğadaki başka bir örneği balmumudur. Bal rengi sözü bal sarısı biçiminde özleştirilebilir.
Kavuniçi pembeye çalan sarıdır. Kavuniçine çalan pembeyeyse yavruağzı dendiğini "Geyikkanı" başlıklı yazımızda belirtmiştik (14),
Turuncu kızıla çalan sarıdır. Güneş izgesini oluşturan renklerdendir. Doğadaki örnekleri arasında portakal, mandalina, turunç, bergamot gibi kimi turunçgillerin kabuğu, balkabağı içi, havuç gösterilebilir. Adını Farsça turunç sözünden almaktadır. Özgün biçimi turuncî dir. Turuncun Latince adı Citrus aurantium var.amaradır (13). Farsça adı narenc olan Citrus aurantiumun acı çeşidini oluşturmaktadır. Adı geçen türün tatlı çeşidineyse portakal (Citrus aurantium var.dulce) denmektedir. Narencie onun bir çeşidi olan portakal Çağdaş batı dillerinde Latince aurantiumdan bozma adlarla anılmaktadır. İngilizce orange sözü bunlara bir örnektir. Bu sözler son yıllarda dilimize de, turuncu anlamında, oranj biçiminde girmeye başlamıştır. Aurantium sözü Latince'de altın anlamına gelen aurumun türevidir. Bitkinin kızıla çalan sarı rengini vurgularlar. Turuncunun Osmanlıca'ya da giren Farsça eşanlamlısı narencîdir (6). Bu sözün Asya Türkleri'nce turuncuya çalan parlak kızıl anlamına gelen al anlamında kullanıldığını "Kızıl" başlıklı yazımızda belirtmiştik (15). Turuncuya Sivas ilimizde alabakar, Bolu ilimizde kızılsarı denmektedir (4). Bunlardan ilkini sözlüğümüzde turuncunun Türkçe kökten karşılığı olarak vermiş, ikincisini de onun eşanlamlısı olarak sunmuştuk (1.3). Açık turuncuya kazayağı ya da ördekgagası denmektedir (1,9,12). Yunanca kirrhos sözünün bal renginin yanı sıra bu rengi de tanımladığını yukarıda belirtmiştik.
Türk kızılı  denen alizarinin sarı türevine'türk sarısı dendiğini "Kızıl" başlıklı yazımızda belirtmiştik (15). Bu bir ayrınç değil, boya adıdır.
9-Ala
Kızılla kara arası bir renk olan ala ülkemizde daha çok    kahverengi olarak bilinmektedir. Ala sözü eski Türkçe'de rengârenk, çilli anlamlarına gelmekteydi (4, 9). Aladağ, alageyik, alabalık bileşik sözcüklerinde geçen ala sözü bu anlamdadır (9). Bugün de   alaca, alacalı    sözleri bu anlamda kullanılmaktadır. Daha sonra bu söz Anadolu'da bir renk adı olmuştur. Bu rengin ölçünlü ayrıncı sarıya çalan açık kestane rengidir.   Bu renk Osmanlıca'da fındıkî sıfatıyla tanımlanmaktaydı (1,11,14); çünkü, doğadaki en güzel örneği fındık kabuğunun rengidir. Nitekim İngilizce adı da fındık anlamına gelen hazeldır(11). Bir göz rengi olarak bu anlamda alanın yanı sıra ondan bozma ela sözü de kullanılmaktadır (1). Göke çalan elaya gökela veya çakır denmektedir (1). Bunlardan ikincisi daha çok göke çalan kır gözleri tanı mlayan bir sıfattır (14).
Eski Türkçe'de kahverengi anlamında konur sözü kullanılmaktaydı (4). Bugün de açık kahverengi saçlı kimseleri tanımlayan kumral sıfatı bir görüşe göre bu sözle al sözünün bileşimi olup özgün biçimi   konuraldır (8, 16). Raesaenen ise bu sözün kumun türevi olduğu kanısındadır (10). Konur sözü de az kullanılmakla birlikte dilimizde bugüne dek varlığını sürdürmüştür. Asya'daki Türk dilcelerindeyse yaygın olarak kullanılmaktadır. Konurun ölçünlü ayrıncı koyu kestane rengidir (4). Bugün alayla konur sözlerini büyük ölçüde silmiş olan   kahverenginin ölçünlü ayrıncı kavrulmuş kahvenin rengidir (1). İngilizlerse coffey sözünü kahverenginin açık bir ayrıncı olan sütlü kahverengi anlamında kullanmaktadırlar (20).
Alanın Latince adı spadixtir (3,17). Bu söz o dilde özleyin hurma dalı anlamına gelmektedir (20). Bu renk bugün kestane rengi olarak bilinmektedir (3). Doğadaki örnekleri hurmayla kestanedir.  Kızıla çalan parlak kahverengi olarak tanımlanmaktadır (1). Bu renkteki at donuna kestane dorusu  veya hurma dorusu denmektedir (14). Bu renkteki nesneler Osmanlıca'da hurmayı sıfatıyla tanımlanmaktaydı (14). İngilizce'de de bu renk kestaneyle hurma anlamlarına gelen chestnut, date sözleriyle adlandırılmaktadır (20). Fransızca'da kestane anlamına gelen marroon sözü bu rengi de tanımlamaktadır (13). Bu söz bu anlamıyla maron biçiminde sözlüklerimize de girmiştir (1).
Bu verilerden Türkçe alanın 3 ölçünlü ayrıncının bulunduğu anlaşılmaktadır. Ulusal ölçünlü ala fındık rengidir. Çağdaş uluslararası ölçünlü ala kahverengidir. Bilimsel uluslararası ölçünlü ala kestane rengidir. Fındık rengi sarıya çalan kestane rengidir. Kestane rengiyse kızıla çalan kahverengidir. Fındık rengi kestane rengi, kestane rengi de kahverenginin ayrıncıdır.
Alanın bunun dışında kalan ayrınçları açıktan koyuya doğru sırasıyla sütlü kahverengi, yağız, kırmızı kahverengi, koyu kahverengidir.  Sütlü kahverengi açık aladır. Adı Fransızca cafeaulaitnin çevirisidir. İngilizce'deyse, yukarıda da belirttiğimiz üzere, bu renk doğrudan doğruya kahve anlamına gelen coffey sözüyle anılmaktadır. Bu rengin adını sütlü ala biçiminde özleştirmiştik (18).
Yağız, sarıya çalan aldır. Ülkemizde Arapça esmer olarak da bilinir (1). Her iki söz teni bu renkte olan kimseleri tanımlayan bir sıfat olarak da kullanılır. Kimi sözlüklerde koyu esmer anlamına geldiği bildirilen kara yağız sıfatıysa (16) TDK'nun sözlüğüne göre  gürbüz   anlamına gelmektedir (1). Yağızın Latincesi fulvus (3, 17), ingilizcesi   tan   (20), Fransızcası brundur (13). Fransızcası'nın İngilizce ile Almanca'daki eşdeğeri olan brown   ile  braun sözleriyse o dillerde ala anlamına gelmektedir. Boza çalan yağıza bej denir. Çağdaş batı dillerinde beige biçiminde yazılan bu söz ağartılmamış, boyanmamış yumuşak yünlü dokuma anlamına gelmektedir (20). Dönemle bu dokumaya özgü kum rengini tanımlar olmuştur. Boza çalan yağız olarak tanımlanır (20). TDK'nun sözlüğünde sarıya çalan açık kahverengi olarak tanımlanmıştır (1 ) ki bu tanım açık yağız demektir. Buradaki açık sıfatı Webster'in tanımındaki boz sıfatı denli seçik değildir. Saraç bu rengi yapağı rengi olarak adlandırmıştır (13). Bu rengin doğadaki başka örnekleri kumtaşı (2) ile sazdır. Bu yüzden dilimizde saz rengi olarak da bilinir (5, 1 1 , 13, 14). Bu renkteki nesneler saz sıfatıyla anılır (1). Bu renkteki nesneler uluslararası dirgerlik dilinde Latince griseofulvum sıfatıyla anılır. Bu sıfatı sözlüğümüzde bozcayağız sıfatıyla karşılamıştık (17). Bu renkteki ekmek küfünün adı Peniciilium griseofulvum (7, 17). Bunun, dilimize bozcayağız ekmek küfü biçiminde aktarmıştık (17). Bundan elde edilen dirikırına (antibiyotik) griseofulvin denmektedir (7, 17). Bunu da bozcayağız ekmek küfü dirikıranı olarak aktarmıştık (1 7). Bozcayağız sözü bu rengin de uygun bir karşılığı olabilir. Saz rengiyle yapağı rengi sözleri de saz yağızı, yapağı yağızı biçiminde özleştirerek bunun eşanlamlıları olarak sunulabilir. İngilizce'de beige-white olarak bilinen açık beje de (20) kırcayağız denebilir. Kır açık boz demektir.
Kırmızı kahverengi   oldukça geniş   bir kavram olup kapsamı ala kavramının ölçünlü ayrıncına göre değişmektedir. Örneğin, çağdaş uluslararası ölçünlü alaya göre kestane rengi kızıla çalmaktadır. Dolayısıyla kırmızı kahverenginin kapsamındadır, Oysa bu renk Latince'de ölçünlü aladır. Dolayısıyla bu kavramın kapsamı dışındadır. Bu rengin adıalakızıl biçiminde özleştirilebilir. Başlıca ayrınçları bakır rengi, bronz rengi, pas rengi, tarçınî dir. Pas renginin katıksız Türkçe adı   demirpasıdır (16, 17). Bu renkte nesneler Latince'de ferruginosus sıfatıyla adlandırılmaktadır (17). Bu, demir pası anlamına gelen ferrugo sözünün türevidir (17). Bakırrengiyle bronz renginin adları bakır kızılı ile   tunç kızılı   biçiminde özleştirilebilir. Bronz rengi nesneler kısaca bronz sıfatıyla tanımlanmaktadır. Örneğin kendisini derinin bronzlaşmasıyla gösteren böbreküstü yetmezliğine     bronz hastalığı, şeker hastalığınaysa   bronz diyabet   denmektedir. Bunların adlarını sözlüğümüzde      tunçluk, tunç tadakça biçiminde özleştirerek Türkçe tunç sözünü bu anlamda kullanmıştık (17). Bu genel dilimizde de yaygınlaştırılarak güneşte yanarak yağızlaşmak anlamına gelen bronzlaşma eylemi   tunçlaşma biçiminde özleştirilebilir.
Tarçınî tarçına özgü bir açık alakızıldır. Farsça'da cin ağacı anlamına gelen dâr-ı cinden bozma tarçına Antalya, İsparta, Konya illerimizde tatlıkabuk denmektedir (6, 17). Dolayısıyla bu renge tatlıkabuk kızılı denebilir.
Bir at donu olarak alakızıla doru denmektedir (1). Koyu doruya yağız doru denmektedir (1,14). Açık doruyaysa al dendiğini kızıl başlıklı yazımızda belirtmiştik (19). Kıra çalan al at donunaysa kula denmektedir (1). Bu anlamda sarı yağız sözü de kullanılmaktadır (16).
Koyu kahverengi karaya çalan aladır. Latince'de fuseus adıyla ala anlamına gelen spadix kavramının dışında tutulan bu renge dilimizde karakonur, karaala, kubuş boya denmektedir (17). Karakonur sözü 16. yy Ankara, 15.-16.yy Kayseri şeriyye sicillerinden taranmıştır (15,17). Karaala sözünün Kahramanmaraş ilimizde koyu boz anlamında kullanıldığı bildirilmektedir (6). Bu sözün doğru anlamının koyu kahverengi olması gerektiği açıktır. Kubuş boya sözüyse Tokat ilimizden derlenmiştir (6).
10-Boz
Akla kara arası bir renk olan bozun ölçünlü ayrıncı açık toprak rengidir (1). Çok eski bir Türkçe söz olan boz sözü son yıllarda yerini Latince griseustan bozma gri sözüne bırakmaya başlamıştır. Türkiye'de dil devrimine öncülük eden bir kurum olan orduda bile Atatürk döneminde yetişen subayların ak, kara, boz propaganda diye öğrendikleri kavramlar bugün yerini beyaz, siyah, gri propaganda sözlerine bırakmıştır. Grinin ölçünlü bir ayrıncı yoktur. Dolayısıyla bozun ölçünlü ayrıncı ulusal olup uluslararası alanda geçerli değildir. Boz sözü Latince adı leucomaolan bir göz örsentisinin de adıdır (3, 7, 10, 12).
Bozun Osmanlıcası sincabîdir(7, 11). Sincabinin ölçünlü ayrıncı alaya çalan kurşun rengidir (1, 11). Kurşun rengi koyu bozdur. Sincabînin doğadaki örnekleri sincap tüyüyle sıçan tüyüdür. Nitekim Türkçe kökten karşılıkları sıçan kırı (1, 7, 8, 11) ile sıçan tüyüdür (8).
Bozun ulusal ölçünlü bozla sıçan kırı dışında kalan ayrınçları kır, külrengi, kurşun rengi, demiri kırdır. Kır, bozun açık ayrınclarmın genel adıdır. Bu renk kirli beyaz olarak da bilinir. Yunanca adı poliostur (12). Kır sözü bozun ayrınclarının adlandırılmasında boz sözüne yeğlenen bir sözdür. Örneğin sıçan kırıyla demirî kır bozun ayrınçlan olmakla birlikte sıçan bozu veya demirî boz olarak anılmazlar. Kırın başlıca ayrınçları açıktan koyuya doğru gümüş rengi, kemik rengi, bozkır, gökkır, turna kırıdır. Gümüş rengi gümüş parlaklığında kırdır. Bu renkte nesneler gümüşî veya gümüşü sıfatlarıyla adlandırılır (1). Bu sıfatın Yunancası glaukostur (4). Sözlüğümüzde bu sıfatı gümüşü! biçiminde özleştirmiştik (12). Gümüş sözü de sıfat olarak bu rengi tanımlayabilmektedir. Rengin adı gümüş kırı biçiminde özleştirilebilir. Nitekim Almancası da bu anlama gelen silbergraudur (8).
Kemik rengi açık beje çalan kırdır (14). Adı kemik kırı biçiminde özleştirilebilir. Gökkır göke çalan kırdır. Latince adı glaucustur(12). Yunanca'da gümüşî anlamına gelen giaukos sözünden bozmadır. Boza çalan yeşil anlamına da geldiğini yeşil başlıklı yazımızda belirtmiştik (14). En açık, parlak ayrıncına sedef rengi veya inci rengi (6) denir. Bu renkte nesneler sedef sıfatıyla tanımlanırlar. Arapça sedefin Türkçesi incikabı (3, 9, 12) ile inciliktir (4, 11). Buna dayanarak bu sıfatı incikabıl biçiminde özleştirmiştik (12). Bu rengin ingilizce adı pearl-grey (6) olup dilimize inci kırı biçiminde aktarılabilir. Bir göz rengi olarak gökkıra dilimizde çakır denmektedir (8). Bu sıfatın gökelanın eşanlamlısı olarak göke çalan ela gözleri de tanımladığını ala başlıklı yazımızda belirtmiştik (15). Gökkır göz rengini tanımlayan çakırın Latincesi caesiustur (2, 12). Bu renkteki bir katıta da bu yüzden caesium denmiştir. Bunun adını çakıröz biçiminde özleştirmiştik (12). Bozkır açık toprak rengine çalan kırdır (8, 11). Turna kırı kızıla çalan kırdır (S).
Kır, gökkır, tuma kırı, demirî kır, sıçan kır sözleri tanımladıkları renklere uyan at donlarının da adıdır. Bu anlamda turna kırına kurt kula da denmektedir (8). Çilli kır at donuna bakla kırı, ak at donuna da süt kırı denmektedir (1). Dolayısıyla ak sözü dilimizde at donu tanımlamamaktadır.
Külrengi açık toprak rengiyle kurşun rengi arasında yer alan bozdur. Bu rengin Türkçe adı çaldır (11,12,13). Latince adları cinereusile cineritius, Yunanca adları spodios ile tephrostur (4,12,13). Zonguldak ilimizde küldoru, Konya ilimizde külensal sözleri de bu anlamda kullanılmaktadır (3, 13). Kül sözü de bir sıfat olarak bu renkte nesneleri tanımlamaktadır (12, 13).
Kurşun rengi koyu bozdur (1). Kurşunî olarak da bilinir (1). Bu söz bu renkte nesneleri tanımlayan bir sıfat olarak da kullanılır. Bu sıfatın Latincesi lividustur (12). Bu sıfatın adını kurşunu! biçiminde özleştirmiştik (12). Bu rengin adını da kurşun kırı biçiminde özleştirebiliriz.
Demiri kırgöke çalan kurşun rengidir. Katıksız Türkcesi demir kırıdır (1). Bu renkte nesneler demiri sıfatıyla tanımlanmaktadır (1). 
11-Akla Kara
Türkçe ak sözü en açık rengin adıdır. Bu söz dilimizde birçok alanda yerini Arapça beyaza bırakmıştır. Dilimizde bu rengi tanımlayan başka sözcükler çimepe (3), elebek (3), örüng(19), yörüngdür(19). Bunlardan çimepe Tokat ilimizde, elebek Denizli ilimizde kullanılmaktadır (3). Tek bir sözün değişik biçimleri oldukları anlaşılan son üçünün varlığıysa en eski kaynaklara dek uzanmaktadır (2). Eski Türkçe'de ürüng biçiminde yer alan bu sözün XI. yy'dan sonra yalnızca Yakutça ile Kırgızca'da yaşadığı bildirilmektedir. Clauson derleme sözlüğüne göre Anadolu'nun dört bir yanında sütle süt ürünü anlamında kullanılan ürün sözcüğünün de buradan kaynaklanabileceği kanısındadır (2). Boz başlıklı yazımızda Türkçe ak sözünün at donu tanımlamadığını, bu renkteki atların süt kırı olarak tanımlandığını belirtmiştik (23). Akın doğadaki en güzel örnekleri süt ile kardır.
Akın elle tutulur ayrınçları yoktur. Buna karşılık başka renklerin ayrıncı olarak değerlendirilen kimi renkler kimi kaynaklarda akın ayrınçları olarak gösterilmektedir. Bunların arasında krem rengi, şamua, kır, açık bej sayılabilir. Bunlardan ilk ikisini sarının ayrınçları arasında ele almıştık (22). Krem rengini sarının aka çalan en açık ayrıncı olarak tanımlamış, Türkçe adının balköpüğü olduğunu belirtmiştik. Bu rengin ingilizce adı krem akı anlamına gelen creamy whitetır (26). Ayrıca Webster’de krem renginin eşanlamlısı olarak gösterilen ivory sözünün (26) Türkçesi olan fildişi sözü TDK'nun sözlüğünde donuk ak olarak tanımlanmaktadır (1). Şamuanınsa alaya çalan krem rengi olduğunu belirtmiştik. Dolayısıyla krem rengini sarının değil de akın ayrıncı sayarsak şamuayı da ak kapsamına sokmamız gerekecektir. Şamuanın Türkçe karşılıklarını geyik sarısı ile keçi sarısı olarak önermiştik.
Bozu ele alan yazımızda açık boza kır dendiğini, bu renge kirli beyaz da dendiğini belirtmiştik (24). Bu rengin ikinci adını göz önüne alırsak, bunu akın ayrıncı olarak görmemiz gerekecektir. Nitekim bu renge ingilizce'de bozca ak anamma gelmek üzere grayish vvhite denmektedir. Kırın ayrınçlan gümüş rengi, kemik rengi, gökkır, turna kırıdır. Gümüş rengiyle kemik rengine önermiş olduğumuz karşılıklar gümüş kırı ile kemik kırıdır. Kemik rengine ingilizce'de kemik akı anlamına gelmek üzere bone white denmektedir (26). Gökkırın en açık, parlak ayrıncı olan sedef rengi de ülkemizde bozdan çok akın ayrıncı olarak görülmektedir. Bu rengin adını inci kırı biçiminde özleştirmiştik.
Açık bejin ingilizce adı beige-white olup beje çalan ak anlamına gelmektedir. Dolayısiyle bu renk de ingilizce'de akın ayrıncı sayılmaktadır. Bu rengin adını kırcayağız biçiminde özleştirmiştik.
Akın Latince adı albus, Yunanca adı leukostur (6,21). Dirgerlik dilinde akyuvar adlı kan gözesini tanımlayan lökosit sözüyle boz adlı göz örsentisinin adı olan leucoma sözü Yunanca leukosun türevidir (21). Leucomanm sözlük anlamı ak urdur.
En koyu renkse dilimizde kara adıyla bilinir. Bu da birçok alanda yerini Farsça siyah sözüne bırakmıştır. Karanın başlıca ayrınçları duman rengi ile kuzgunî siyahtır (1). ilki boza çalan karadır. Füme olarak da bilinir (1). Bu söz Latince'de tütsü anlamına gelen fumustan bozma olup dilimize Fransızca üzerinden girmiştir. Bu renkteki nesneler Osmanlıca'da barudi sıfatıyla tanımlanmaktaydı (1, 15, 18). Bu rengin adı duman karası biçiminde özleştirilebilir. Bu renk sözlüklerde bozun en koyu ayrıncı olarak tanımlanmaktadır (1). Almancası da karaboz anlamına gelen schwarzgraudur (18); ancak bu renk bizim dilimizde boz kavramının çağrıştırdığı renkten çok karaya yakındır. Bu yüzden karanın ayrıncı olarak değerlendirmeyi uygun bulduk. Nitekim duman, dilimizde boz olarak değil, kara olarak tanımlanmaktadır.
Kuzgunî siyah koyu karadır. Bu renkte gözü tanımlamak için kömür sıfatı da kullanılmakta, kömür gibi deyimiyle de bu renk anlatılmaktadır (1). Kuzgunî sıfatı da bu rengi tanımlamaktadır (1). Bu sıfat kimileyin kuzgun sözüyle de karşılanabilmektedir, örneğin Hazar Denizi'nin bir başka adı Kuzgun Denizi'dir. Bu rengin adı kuzgun karası biçiminde özleştirilebilir. Kömür karası bunun eşanlamlısı olarak sunulabilir.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Böylelikle dilimizdeki renk adlarını irdelediğimiz yazı dizimizin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Sözlerimize son vermeden önce bu dizide sıkça kullandığımız renk, ayrınç, izge sözlerini irdelemek istiyoruz. Farsça renk sözünün eski kaynaklardaki Türkçe karşılığı öngdür(2). Bu söz bugün Kırgızca, Kazakça ile Sibirya'deki Türkdilcelerinde yaşamaktadır. Ülkemizdeyse bu söz dirgerlik dilini özleştirme çalışmaları sırasında renk anlamına gelen Latince color, Yunanca chroma sözlerinin türevi olan terimlerin Türkçe adlarında önk biçiminde kullanılmıştır (8, 14, 21).
Renkleri inceleyen bilime kromatik denmektedir. Bunun karşılığı sözlüğümüzde önkbilim olarak verilmiştir (21). Dilimizde yüz rengine beniz, deri rengine ten denmektedir. Bunlardan ilki Türkçe, ikincisi Farsça'dır. Tenin eski kaynaklarda geçen Türkçesi yindir (2). Benzin Latincesi complexio, tenin uluslararası adı colorittir(21). Yukarıda renk anlamına geldiğini belirttiğimiz Yunanca chroma sözü ten anlamına da gelmektedir (21). Dilimizde beniz anlamına gelen başka sözcükler betin ile endir (21). Bunlardan ilki İsparta ilimizden derlenmiştir (3). ikincisiyse 15.-16. yy'larda yayımlanmış kaynaklardan taranmıştır (20). örneğin 15. yy'da yayımlanan Terceman adlı sözlükte Arapça esmerin Türkçesi "Kara yağız buğday enlü kişi" olarak açıklanmaktadır. Bu sözlük Ankaralı Pir Mehmet bin Yusuf ça düzenlenmiştir. Krom adlı katıt ten renginde olduğu için bu adı almıştır. Adı sözlüğümüzde yinit biçiminde özleştirilmiştir(21).
Yazılarımızda sıkça kullandığımız ayrınç sözü tonun karşılığıdır (7,21). Yazın terimleri sözlüğünde sesin söze, dizeye kattığı değişik duyguyla anlam değeri olarak tanımlanan bu söz (7) önkbilimde birrengin koyuluk veya açıklık derecesini tanımlamaktadır. Tüm renk ayrınçlarmı kapsayan dizitlere pantone veya renk katalogu denmektedir. Bunun adı ayrınçlar diziti biçiminde özleştirilebilir. Katalog anlamına gelen dizi sözü Mıhçıoğlu ile ark.nca 1979 yılında önerilmiştir (10). Bu söz için önerilen başka karşılıklar sıralak (13), dizenek (27), abeceli dökerdir (16). Bu önerilerden ilkini en eskisi olduğu için yeğledik.
İzge sözü ayrınçlarm oluşturdukları bütünü tanımlamaktadır. Arapça tayf ile Latince spectrumun karşılığıdır ilkin Sinanoğlu'nca 1978 yılında önerilmiştir (17). Daha sonra birçok başka sözlüğe de girmiştir (9, 11, 13, 21). Bu söz yöntembilim terimleri sözlüğünde rotanın karşılığı olarak gösterilmiş (16), Dil Derneği'nce klibin karşılığı olarak önerilmiştir (4). Bu anlamda önerilen başka karşılıklar alkım (11), görünge(25), ışılçözge (5), yayılgıdır(12). Bunlardan sonuncusuna izgenin eşanlamlısı olarak sözlüğümüzde yer vermiştik (21).
Güneş ışığının dalga boyuna göre ayrıştığı renklerse güneş izgesini oluşturmaktadır. Bunlar kızılla mor arasında yer alıp gökkuşağında beliren renklerdir.
 
 
 
 
 
 
  Bugün 23286 ziyaretçikişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol